Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Uçağın Kanadında…

Åžilan YaÅŸar //  Evimizin dengbeji ve çîrokbêji gideli, acı sözcüğü aÅŸağı yukarı 6 yıldır Annem’le eÅŸanlamlı oldu.  Bazı insanları tarif etmek mümkün deÄŸil, kelimeler yetmez. Gerçekten yetmez. O insan dünyaya anne ve insanlığa dost olarak gelmiÅŸtir. Ardında bıraktığı boÅŸluÄŸu kabullenmek kolay deÄŸildir.  GidiÅŸinin üzerinden tam altı yıl geçti. Koskoca altı yıl… Bu altı yıl içerisinde tüm basiretsizlikler beni buldu; trafik kazası, en ağırından bir hastalık, operasyon, maddi manevi dibe vurmalar…  öyle ki;  reflekslerim kaybolacak, sinir uçlarım hissizleÅŸecek ve yüreÄŸim kuma dönecek kadar zorlandım. Hani tesadüfler insan hayatında büyük rol oynar derler ya aynen öyle hatta bende o tesadüfler tüm hayatımın yönünü çizdi. Yine de hepsi bir yana; ille de annemin gidiÅŸi!…
Anneme büyük bir gönül borcu duydum her zaman çünkü onun sayesinde erkek kardeşlerimizle eşit haklara sahip olduk ve aynı haklardan yararlandık,

Evdekileri cinsiyetinden dolayı ayırd etmezlerdi. DerviÅŸ Sabrı’nın literatürden kaldırılıp yerine ”ÅžEMÊ Sabrı ” konmalıydı. Tam dokuz çocuk doÄŸur, onları koru kolla büyüt, geriye kalan ömrüne de onları eÄŸlendirmek düşsün!
Sınırsız, o ana kadar tanımadığı bir aşk ve bağlılık duygusuyla bağlıydı çocuklarına ! O’nun sabrı üç gün üç gece süren masallara da yetiyordu.

Filim gibi tasfirler, muzikal jenerik,  nuanse ederek… her ÅŸeyiyle kendine hapseden mükemmel bir anlatış ve öğretiÅŸ tarzı vardı.
Anlattıklarının çoğunu bizlere ibret olsun diye de sonunda mesajını da eklerdi.
Onu ilgiyle dinler çoÄŸu zaman sessizce aÄŸlardım. ”Sevenlerin yüreÄŸi aÄŸaç yaprağı gibidir, yel vurmasa da titrer !” deyiÅŸi aklımınbir köşesinde tutmuÅŸtum.

Annemin anlattığı bir masaldan ve strandan bile yola çıkarak, aÅŸkı, tutkuyu, Kürdistan’a ait sürgünleri dinleri, savaşı, entrikayı her ÅŸeyi… Özelikle de sürgün edilen yada gönderilmek zorunda bırakılan Kürtlerin yaÅŸadığı
dramsal yaşamın hala bizim yaştaki kuşakların, vatanından koparılarak hiç tanımadığı mekanlara sürgün edilmeleri, şarkıları hem güncelliyordu hem de anlamlandırıyordu. Söylenen eserde, bu dramların bir kesitini dillendiriyordu.
Annemi tanıyormuş gibi Rus bilgini Halfin: -Kürtler dünyada en çok masalları olan halktır- diyerek Kürt sözlü edebiyatına dikkat  çekmişti. Bu zengin sözlü edebiyat ile dili bu kadar derya zengini kıldı belkide.
Ölünün yaşı olmadığı gibi yetim ve öksüz kalmanın da yaşı yokmuÅŸ!… onu öğrendim…  Torunlarıyla parkta oynayan  anneler, pazardan filelerle, titreye titreye giden annelerin annemden uzun yaÅŸaması dert oluyor bana. Ruhen yoksullaÅŸtım, küçüldüm, büyüyen bir özlem duygusu kaldı geriye.

Her 30 Temmuz’ günü  benzeri duyguları yaşıyorum. Oysa ki, o çoktan melekler uykusunun kaçıncı safhasında yatıyor. KeÅŸke yaÅŸayanlar da acılarını uyutabilse! Gözlerimi kapatınca herÅŸey capcanlı zihnimde… Daha dünmüş gibi  Türkiye’den gelecek uçağı bekliyoruz.  Havalimanına gittiÄŸimizde , Ä°sveç’te ne kadar Kürt varsa o gün oradaydı. Sanki sözleÅŸmiÅŸiz de aynı gün orada toplanmıştık. THY o gün sadece Kürtleri taşımıştı. Uçağın geliÅŸ sesiyle heycanlandım, berrak gökyüzü yolcu deÄŸil gökkuÅŸağı taşıyordu.

Geliyorlar! Geliyor diyor ablam Xece Annem geliyor ve yanında ki Orhan Kotan’ın annesi Hurriye Hanım- diyor. Onun arkasında ki de benim annem diyor Mehmet Uzun. Bazı annelerin 2-3. geliÅŸiydi- kıdemli- diye de ekliyor. Annesi gelmeyenler annelerinin gönderdiÄŸi müstakbel eÅŸlerini karşılamaya gelmiÅŸlerdi. Hemen herkes gelenler arasından bir bir kendi yolcusunu  iÅŸaretliyordu…

En son yolcu  Ä°sa’nın  annesiydi, en alımlı mankenden hallice üç eteÄŸi ve kocaman kofisiyle alkışı haketmiÅŸti. Oda  zılgıt atarak karşılık verdi derken çoÅŸkuyla zafer alayını noktalamıştı. Her biri birbirinden deÄŸerli anneler  evlatlarını kucaklarken:

Ani duygu geçiÅŸi, sevinç gözyaÅŸlarına dönüştü. Ana kokusu evlat kokusuna karışınca aÄŸlaÅŸmalar arasında anasını alanın hızla kaçısı,  göz yaşını göstermeme telaşı… -Rabbim, taşıyamacağından fazlasıyla sınamasın kimseyi- diyor Annem.

Çocuklarına kavuÅŸma günleri ışık hızından, ağır çekime dönüşüyordu. Yorgun ve acılı bedeni sevdiklerini ve doÄŸup büyüdüğü toprağı özlüyordu. Bir kaç kez yemin içirmiÅŸti. Mim Kutte’nin kulağını çınlatarak ” Ma ben Türkçe bilmiyorum, sakın beni Ankara’da gömmeyin”  deyiÅŸini :-Ma ben Ä°sveççe bilmiyorum- versiyonuyla altını çiziyordu. Yemin içerek söz vermiÅŸtim. Kaldıki hiç bir kardeÅŸim de evimizin kıymetlisininin vasiyetini yerde bırakmazdı. Ama, tüm yaÅŸlılar gibi kendisini güvende hissetme duygusuyla hepimizi ayrı ayrı tembihliyordu. -Elim kanda dahi olsa ne yapar eder seni götürür, Babamın yanına defnederim- demiÅŸtim. Öncelikle bu muhteÅŸem ve direngen annenin bizi kolay kolay  terk etmeyeceÄŸine ve en kısa zamanda iyileÅŸeceÄŸine emindim. Ona sözüm vardı. Birlikte ümre yapacaktık. Bir gün biri bana bu yazıyı yazacağımı söylese -asla- der ona küserdim! Küstüm. Bir entruman,  gürül gürül çaÄŸlayan dengbej annem artık suskundu…  Ogün bügündür tüm stranlara ve  masallara olan küskünlüğüm. Gırtlağımın herbir  boÄŸumuna takılıp kalmış beni nefessiz bırakan ÅŸarkılar ve masallar…

O uÄŸursuz gün  beklemediÄŸim bir günde geldi çattı.   Ruhum derinden sarsılırken, gökyüzünde zifiri karanlıklar arasından seÄŸiriyorum… Gök onu getirdiÄŸi günkü rengini kaybetmiÅŸ gündüz gözüyle  kapkara kara kuÅŸaklı. Kalkışta ve iniÅŸte bir kaç kez yelpazelendi uçağın kanatları, O tıkırtılar arasında yüreÄŸimi, yüreÄŸinin yanına bıraktığım Annem: Heyhat! , dedi… bilmez misin ? Uçağın kanadında gider sürgün tabutları…

 

 

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

1 × two =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla