Vera Koyi / Dağın Meçhul Kadınları Déré Lok Vadisi
Vara Koyi Dağın Meçhul Kadınları Deré Lok Vadisni yazdı.
Bazen bir siyaset, bazen bir slogan, bazende meçhul bir mezar olunur.
Sessiz sedasız gömülür, unutulur gidersin.
Kürt kadınları yüce insanlık ailesinin en hüzün dolu yanı olsa gerek.
Bugünkü yazıda “Sorunlu birlik” olarak ifade edilen kadın bölüğünü anlatan yazının devamını paylaÅŸacağım:
”… Alınan karar gereÄŸi kısa devre eÄŸitim çalışmasına alındık. EÄŸitim devresi devam ederken Zap alanına yönelik operasyonlar yoÄŸunlaÅŸtı. Bu yönelim hem havadan hem de karadan olunca, bir süreliÄŸine Garé alanına tekrardan gidilme kararı arkadaÅŸ yapısına duyuruldu.Alandaki tüm arkadaÅŸlar talimat gereÄŸi Kure Jahro dağının eteklerinde, tepelerinde ve vadilerinde toplandı.
Bizler ise “sorunlu birlik” ve tutuklu üç arkadaÅŸla hareket halindeydik.İlk defa Kure jahro dağını bu kadar yakın görüyordum. İnsan aklının alamayacağı bir ÅŸekle sahipti, tek sıra halinde birbirinden bağımsız bölümlerden oluÅŸmuÅŸ, taÅŸlık ve kayalıklar bile bir aÄŸaca bir kuÅŸa hayat olmuÅŸtu.
Ana rahmi gibi bir çok yeri, insanı koruyup kollayan eşsiz bir dağ parçası ve korkularımızı alıp götürüyordu.
Bir süre dağı izledikten sonra tutuklu kadın arkadaşlara bakmaya başladım.
Üç kişiydiler, iki arkadaş buranın eski yapısıydı. Neden tutuklandıklarını onlarda bilmiyordu. Parti talimatı diye teçhizatlarına el konulmuş bir süre taş altı sığınaklarda tutulmuşlardı. Diğerinin ise garip bir hikayesi vardı; rivayet o ki ajan olarak gönderilmişti. Platformu yapılmış, infaz kararının onay beklendiği söylenmekteydi. Bu kadın zayıf ve öyle ürkek bir gözle çevreye bakıyordu ki; anlatamam.
Diğer iki kadın arkadaş ise dağın eski yapısıydı, deneyimli ve daha cesurlardı, onların kendinden emin halleri gayri iradi bize güven veriyordu.
O dönem kadın yönetimi More ve etkisiz eleman olarak ifade edilen başka bir kadındı.
Akşama doğru yeni düzenleme listesi açıklandı. Bizim grup ve tutuklu arkadaşların da kadın birliği ile hareket edeceği söylendi, birliğin komutasına da askeri konularda deneyimsiz, gazeteci eski bir arkadaş verildi. Zozan arkadaş, yeni bir düzenleme ile bölük komutanı oldu (8 Ekim 1997).
Tabi haberi duyan her arkadaş şaşırdı, nasıl olur bu kadar ağır ve hantal bir gücün komutasına bu arkadaş verildi? Bu çok riskliydi, tepkiler, rahatsızlıklar aleni dile gelsede doğrusu dinleyen de olmadı.
Akşama doğru her grup geçiş hazırlığına başlamıştı bile ancak bizim grupta belirsizlik devam ediyor, bu da ciddi kaygılara yol açıyordu.
Tutuklu arkadaşlar çözüm olarak bölük komutasına verilen arkadaşla konuşmaya karar verdiler. Bu görevi kabul etmemesi gerektiğini gerekçeleri ile açıklamaya çalıştılar ancak onları da dinleyen olmayınca biz, bir grup oluşturup tutuklu arkadaşlarla birlikten ayrılıp erkenden Kure Jahro dağının eteklerine bıraktık kendimizi.
Ancak ciddi bir sorun yaÅŸamadan Garé’nin koruyucu kayalıklarına ulaÅŸtık. Artık tank deÄŸil, top da atılsa bize vız gelirdi. Biz mevzilerimize ulaÅŸtık, kuÅŸkusuz her arkadaşın kaygı ve korkusu kadın birliÄŸinin nasıl geçeceÄŸine dairdi.
Arkadaşlarla közlerin başında bekliyoruz bir ara uykuya daldık ve ardında art arda top atışlarıyla irkildik, anlaşılan o ki bazı gruplar fark edilmiş olmalı, ama kimler ve ilk akla gelen kadın birliği oldu.
Sesler öyle tiz tiz geliyordu ki; biz bu sesin ne olduğunu anlamıştık; can alıyor, kan döküyordu gecenin en karanlık vaktinde, bir sessizlik, bir sessizlik tüm vadiyi kapladı. Ölüm sessizliği denilen şey tam tamına da buydu.
Ve pusuda vurulan kadınlar Déré Lok vadisinde toplu olarak bir mezara gömülüyordu. Rivayet o ki birlik komutanı Zozan ağır yaralıdır, blr bacağı kopma noktasındadır, ancak tedavi olmayı kabul etmememiÅŸ ve oradaki güçlerden son bir istekte bulunmuÅŸtur: ”Bana bir el bombası bırakın ve gidin’‘ dediÄŸi yayıldı dilden dile kulaktan kulaÄŸa.
“Bu birlik üst yönetimlerin güvenli geçiÅŸi için ve Zap operasyonun kısa sürmesi için, bilinçli bir ÅŸekilde tankların hedefi haline getirildi. Gizliden böyle konuÅŸulurdu. Ve artık bizlerin de faaliyet alanına dönme vakti geldi.”
Bu cinayetlerden sonra ne söylenir tam olarak bilmiyorum! Mesela, Kürtler hakkında söz sahibi olduklarını iddia eden devletlerin mahkemesine gitsem, desem ki şu yerde 53 kadın yatıyor, çeyrek asırdan fazla bir zamandır bilinmeyi bekliyorlar, bunları araştırın desem, ya da Avrupa İnsan hakları mahkemesine gitsem, beni dinleyen olur mu? Veya bu tavrımı kim bilir neye yorarlarlar? Sineyi millet desem, oradada durmuş bir kalp ve susmuş bir vicdan var.