Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Kürt olmak ya da olmamak tüm mesele bu!

Dilek Çelebi / Tarih ve dünya, birey evriminin benzerine sahiptir. İnsan doğar, yaşar ve ölürken tarih ve dünya da öldürür. Fakat bu öldürmeleri meşrulaştıran binlerce neden bulabilirsiniz. Her yazılı tarihin onlarca meşrulaştırma yöntemi varken Halepçe Katliamı’nın meşrulaştırılması (!) yoktur mesela. Çünkü o tarih sıradan ve göz ardı edilebilecek minvaldedir çoğu aydına (!) göre.

 

Buna mukabil mevcut dünyada var olmanın eşitliği aynı zamanda tarih kitaplarında ne kadar yer tuttuğunuz, kolonileşme sürecinden sonra sınırlara sahip bir yönetiminizin olup olmaması ile eşit tutuldu. Başka bir ifade ile katliamınızın, ölümünüzün ses getirmesi için ya kutsal bir ırka sahip olmak, yahut Orta Doğu da çoğunluğun inandığı bir dinin mensubu olup, dahası onu kullanabilme potansiyeli ile düzeyde olmayı gerekli kıldı.

Dinin araçsallaşmasına dair diyebiliriz ki, Orta Doğu insani olmak çoğu zaman minareyi daha çalmadan kılıfını asırlar öncesinden hazır edildiği gerçeğini bilmek demektir. Fakat bir nokta var ki bu alşılagelmiş kusur, yerini hakikat zannedilmesine bırakmaktadır. En azından bildiklerimiz, tecrübelerimiz bunun nasıl hakikatleştiğini göstermektedir. Hakikat demişken, hakikat “yek” midir, yoksa bireysel midir? Ya da muhalefet? İslam kültüründe muhalefetin biat sayılması nasıl etkilediği bizi, bir fikrimiz var mı? Muaviye, asırlar öncesinde yaptığı “kabahatlerin” sorumlusunu yaratıcıya yüklerken bizi de ona inandırdı.

Günahın bizden olmadığını, kusurun Allah’tan geldiğini söylerken aslında pekte masumane bir şekilde itikadi bir konuyu tartışmaktan beri edip, günah-sevap-fiiliyat-irade meselesini kendi iktidarını pekiştirmeye bir araç kılmıştı. Sonra zaman geçti ve dendi ki; “Allah birdir, hakikat buna dayanarak yektir, itiraz eden mürteddir.” Bizde o günden bu yana itiraz etmek söyle dursun, aksini düşünenin dahi kendisinin varlığından, gerçekliğinden şüphe duyulmasına itildik.

İşte böyle bir duruş ve söylem ile din, yönetimde kuvvetli bir araç haline geldi ve – nispeten Orta Doğu için- la dini bir söylem coğrafyanın herhangi bir kesiminde ciddi bir yankı uyandıramadı. Zulüm, her zaman ve her yerde zulüm iken nispi milletlerin maruz kaldığı zulümler, haksızlıklar için kör, sağır ve dilsiz olundu. Sebeb ise tanıdık; popüler bir yaklaşımın yahut aktivist bir söylemin eksikliği idi. Bunun arka planında yatan şey ise, aktivist bir tavır benimsenmesinin kâr amacı gütmesi, bunun endüstrisinin kullanılması ve rant elde edilmesidir. Doğru ya, tarihin yazılabilmesi, geleneğin aktarılabilmesi için herkesin bir malzemeye ihtiyacı vardır.

Özetle, “Olmak ya da olmamak” (to be or not to be) dahilinde yer almak, bir diğer anlamda “Kürt olmak ya da olmamak” çerçevesinde bakmak, toplumsal yahut bireysel sancıları hissetmek dahi tanınmak ile eş tutulur. Bilinmiyorsanız ve belirli değilseniz çektiğin dertlerin de karşılığını bulmak zordur.

Su bulanık aktı mı ne balık görünür ne Halik!

Rudaw

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

two × 1 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla