Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

İlk Demokrasi Şehidimiz

VengMa, yeni yazarımız Salih Aras ‘a hoş geldiniz diyoruz. Sitemiz Kürdistan Aktuel yayındayken Salih Aras bizim yazarımızdı. Gerçekten çok önemli yazıların altına imza attı. Kürtlerin çoğunun bilmediği gerçekleri onlara anlattı. Eğer bu gün suskun dünya da bir tartışma başlamışsa ve yine artık bu gün ortalık biraz da olsun aydınlanmışsa Salih arasın yazılarının da bir rolünün olduğunu inkar edilemez.

Şimdi Salih Aras’a VengMa’ ya hoş geldiniz diyor, yeni yazısı gelmeden daha önce Çetin Güngör ile ilgili yazdığı makaleyi yayınlıyoruz.


Salih Aras/ Semir Kimdir?…
 ”İçine girdiği örgütün ilk demokrat şehidi oldu.“ yoldaşları, onunla ilk yola çıkan, onu tanıyanlar böyle diyorlar.. Dersim soykırımları çiroklarıyla büyüyen nesilden olup, aydın, entelektüel devrimci bir öğretmendi.. Ayrıca gelişen 68 akımdan etkilenir. Öğretmenlik yaptığı Dersim bölgesinde Tunceli öğretmen okulunda tartışılan Ulusal sorun ve çözümüne ilgisiz kalmaz..  Kısa zamanda oluşan ilk çekirdek kadro içinde yerini alır.. Eski bir yoldaşı onu söyle anlatıyor; “Kavrama düzeyi yüksekti, doğrusu çok zeki ve güvenilirdi. Sözü dinlenilir, saygı duyulan kişiliğiyle kendini sevdiren biriydi. İlk kongreden hemen sonra ara kongrede MK seçildi.. Kararlı, mert, korkusuz yanı hakimdi. Devrimci kişiliğe sahip okuyan, araştıran yanıyla saygı duyuluyordu..“ Başka bir yoldaşı da“Devrimci olmanın tüm erdemlerine sahip altın gibi çekiciydi“diyor.

Çetin Güngör Ya xızır tüı esto..…koca yürekli Semir nasıl anlatılır ki..! Aradan yıllar geçmesine rağmen karanlıkta yaşayanın korkulu rüyası olmalı ki, her karanlığı ışıltılı gözleriyle delmek isteyen hala ona benzetilen oluyor..! Örgüt içinde ilk başkaldırıyı yapan, ve en fazla etkileri olan birisi olmuştur… Kim karanlık güruhun zulasına işaret ettiyse onu „ikinci Semir“ diye vurdular. O’örgütleme de ve askeri yönü güçlü, arkadaşları-halk tarafından takdir edilen sevilen, toparlayıcı bir militandı.  Öyleki, 12 eylül cuntası gelmeden önce örgütün başındaki karanlık aniden ortadan kaybolup daha sonra Sam’dan çıkarken, Çetin örgütünün yanında kaldı.  12 cuntası döneminde yaşama şansı kalmayınca arkadaşlarının bilgisi dahilinde Ortadoğuya gider. Lübnan’ın Bekaa vadisinde arkadaşlarıyla Filistin kamplarında askeri eğitim, yani yeni gelen arkadaşlarına, ruhsal, barınma, yeniden„ülkeye dönüş“ gündemi üzerinde tartışırlar..  

Özelikle karanlıkta gelenin tuhaflıklarını, görünen yüzün başka tarafının olduğunu da fark eder.. Karanlık gruh yanında hiç ayırmadıkları el etek öpenleriyle Sevgili Semir’i kıskaca alırlar, onu nasıl kontrol altına alıp yok edeceklerinin planlarını yapmaya başlarlar..

 ”Şafak söksün ki yarasalar kaçsın!”

-Semir- O’ karanlık gruhun korkulu rüyası olur. Bunun içindir ki, tüm kirli-zehirli okların hedefi olandı, bazıları onu içinde desteklediler ancak yanında yer almadılar… Tıpkı ondan sonra despotluğa karşı duranlar gibi yalınız kaldı.

Çetin Güngör..! 

Seni anlatmak yarına, gelecek kuşaklara. Ya da belleklerimize işlenmiş örnek devrimci kişiliğini tanıtmak istedik.. 

Seni anlatmayı borç bildik.. 

Geleceğin adamıydın. İleriyi düşünürdün ve hesaplar yapardın. Sen dışardaki Hayri’ydin. M. Hayri Durmuş’un çağrıları ve politik öngörülerine en iyi cevabı verendin.  M. Hayri; ‘Apoculuk bir devlet oyunudur, Biz siyasal bir organizasyonuz kimse tek başına karar alamaz’ diyerek savunmalarında ‘Tekçi’liği mahkum etmişti.

  Daha bir yıl geçmeden 1983’e açık bir şekilde Apoculuk kurumlaştırılmaya başlandı. İşte burada karşı çıkan Semir oldu. 1981 de yapılan I. Konferansda ve 82’de yapılan II. Kongre’de sorunlar tartışılmış, geçmiş tüm olumsuzluklara yönelik özeleştiriler verilmiş. Bu özeleştiriler; daha çok Kürt aşiretlerine ve örgütlerine karşı yapılan ve ciddi olumsuzluklara neden olan politikalardır.

 82’de Zindan direnişleri Kürdistan Halkı üzerinde muazzam etki yarattı, yeniden ‘KUKH’ (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi) güçlü bir ivme kazandı. Bu gelişim, A. Öcalan’ı yedinen eski hesaplarını hızlandırmaya yöneltti. Parti’yi tümden tekeline almaya başladı. Semir’in karşı çıkışı buradan başlar.

 İlkin eleştirilere başlar, çok mütevazi bir şekilde sorunları açar, Semir; ‘Herşey Ali arkadaşla ( A. Öcalan) olmaz. Biz, bir Partiyiz kurumlaşmamız gerekiyor’ diyerek PKK içinde sorunu çözmek ister.  Eleştiriler kabul edilmez ve Semir’e yönelik ‘suç’lamalar başlar. Semir; PKK kadro yapısı içerisinde güçlüdür, kurallı, ilkeli ve açık hareket ediyor. Düşüncelerine güveniyor ve haklı olduğuna inanıyor.  Öcalan tarafı ise; Türk Özel Savaş donanımlı hazırlıklı, aynı zamanda Suriye İstihbaratı desteklidir. Eğer baştan beri Semir’de kural dışı davranıp ve PKK içindeki gücünüde kural dışı kullansaydı, haklı amaçlarına ulaşırdı.  Ama Semir ilkeli davranmayı esas aldı. Tabi bilinmez başlangıçta, Semir, A. Öcalan’ı nasıl değerlendiriyordu?  

Anlaşılan o ki, Semir ilk eleştirilerinde A. Öcalan’ın karanlık bağlantılarına ihtimal vermiyor. Bu anlamda sorunu ilkeli bir biçimde tartışarak çözmek istiyor. Kollektif yönetimin esas alındığı siyasal oluşumlarda bu doğru bir yöntemdir. İşte politikada haklı olmak yetmiyor. Karşıdakinin durumuna göre oyuncu da olmak gerekiyor. Ne yazık bu yapılamadı ve kaybetmenin önemli bir nedenide bu oldu.  Semir’le birlikte olan ve aynı düşünen kadrosal güç, (içlerinde M.K üyeleri de var) oyunlara hazırlıksız oldukları için PKK genel yapısı içerisinde dağınıklardı, Kimisi Avrupa’da, yada Lolan (G. Kürdistan) ve Suriye- Lübnan alanlarındaydılar.

  Bu durum A. Öcalan’a avantaj sağlıyordu. Suriye-Lübnan alanında tartışma götürmeyecek kadar, Suriye Devleti’nin tam desteğine sahipti. Lolan’da ise, kader arkadaşı ülküdaşı, Duran Kalkan yürütmenin başıydı. Avrupa Alanında ise, harekete geçirdiği Parti kadroları ise, politik öngörüden yoksun kişilerdi ve kullanıldılar ve adeta çöpe atıldılar. Semir, sorunu Parti içinde çözmek istiyor. A. Öcalan ise, sorunu Parti dışına taşırıp öyle ‘çözmek’ istiyor. Bu ciddi bir farktır. Parti içinde sorunu çözmek, sorumluluk ve duyarlılık gereğidir. Siyasal partilerde her zaman sorun olur. 

Burada çözüm önemlidir. Eğer kendi içerisinde sorunu çözemiyorsa, doğal olarak bölünür. Her şey açığa çıkar. Sorunu, hemen başlangıçta Parti dışına taşırarak, çözüm arama duyarsızlık, sorumsuzluk ve oyun-entrikadır. Semir’in yapmak istediği toplanıp sorunu parti içinde çözmedir. Açıkçası ileri düzeydeki kadrolar her hangi bir alanda toplanacak, aynı zamanda Semir ve Abdullah’ da orda olacaklar. Sorunlar tartışılacak, çözüme bağlanacak.  Zaten Semir’in İlk Mektubu ‘Ali Arkadaş’ diye başlar. Kuralın böyle işlemesi gerekiyor. Bunun için Semir ve arkadaşları değişik bölgelerde dağınıklar, yani nasıl olsa bir araya gelme sorunları tartışma düşünülüyor. 

Ansızın kurulan tuzaklardan habersizler. Ve devrimci bir Parti olduklarına inanıyorlar. Semir, Parti’ye ve ileri düzeyde kadrolara inanıyor, düşüncelerinin doğruluğuna inanıyor, tartışma ve toplantıların olumlu ilkeli bir şekilde sonuçlanacağını hesaplıyor.  Semir burada haklı, ve yapılması gereken bu. Aynı şekilde kadrolar üzerindeki etki gücüne de güveniyor.Yani Semir Kadro yapısı içerisinde güçlüdür ve Kadrolar tarafından çok iyi tanınan ve hayranlıkla izlenen biridir. 

Abdullah ise; sorunları Parti dışına taşırarak çözmek istiyor. Çünkü örgütsel ve kadrosal yapı üzerinde, Semir kadar etkili değildir. Başarmak için başka güçlerin yardımına ihtiyacı var! Bu anlamda sorunu Parti dışına taşırıp, kendisi ve sahiplerinin lehine çözmek istiyor. Sorun Parti dışına taşırıldı mı, Abdullah güçlü oluyor.  Aslında 1980 öncesi bunun zemini hazırlanmış. O bunu biliyor. 

Örneğin; Komuoyunda Abdullah Öcalan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan isimleri Türk basını vasıtasıyla adeta PKK ile özdeşleştirildi.  PKK kitlesi ve Kürt kamuoyu bu etki alanına düşürüldü.  Bu durum Abdullah ve çevresi için potansiyel bir kitle gücüydü. O da bunu kullandı. Güçlenmesini sağlayan önemli nedenlerden biriydi. Yine bulunduğu alanda Suriye desteği oldukça önemlidir. Semir ve arkadaşları ise, sadece Parti içinde etkililer ama Kürt kamuoyunda onlar kadar tanınmıyorlar. Zindan direnişine kadar M. Hayri ve komploya düşürüldüğü ana kadar (Mayıs 83) M. Karasungur’da Kürt kamuoyunda yeterince tanınmıyor.  Oysa kazanımların ve emeklerin en güçlü sahipleri, genelde fazla tanınmıyor. Bu durum etkileyici bir biçimde Abdullah’a olanak sağlıyor ve güç veriyor. Abdullah bundan dolayı tartışarak sorunları çözmeye yanaşmadı ve kural dışı yöntemlere girdi. 

Ancak bu şekilde ‘başarılı’ olabilirdi. Ve sorun Parti dışına taşırıldı. Hemen ‘suç’lamalara başlanıldı. Kürdistan tarihinde ilk kez bir bölge (Dersim) ‘suçlu’ ilan edildi. Oysa Semir’le aynı düşünenler sadece Dersim’liler değildi. Bingöl’lü, Urfa’lı, Batman’lı ve değişik bölgelerden kadrolarda mevcuttu.  Dersim’in hedef alınmasının önemli nedeni, PKK içerisinde Dersim’li, kadroların diğer bölgelere kıyasla çoğunlukta olmalarıydı. Diğer bütün Kürt ve Türk sol güçlerinde de, gerek yönetim düzeyinde, gerekse de kadrosal ve kitlesel düzeyde Dersim’liler yoğundu.  Bunun nedenlerini değişik yazılarımızda açıklamaya çalışmıştık.

 Burada işlemek istediğimiz, Semir olayında Dersim’in Kemalist olmakla suçlanmasıdır. (Daha sonra da kendisinin Mustafa Kemal’ın Kültür temsilcisi olduğunu söyliyecek kadar pişkin çıktı) Bu gün ise, bu suçlamayı yapanlar; açık bir şekilde Kemalizmi savunuyorlar. A. Öcalan yuvasına gelir gelmez; ‘M. Kemal’in Dersim ve Diyarbakır’da yapamadıklarını yapmak istiyorum’, 10 Kasım’ı Duran Kalkan PKK adına ’yas’ günü olarak kabul etti.  Aynı gün, Dünyanın en ırkçı en Faşist, sözüm ona ‘sosyal demokrat’ görünümlü M. Kemal’in CHP’sinden Onur Öymen açıklamalarıyla nasılda, A. Öcalan ve Duran Kalkan’la bütünleştiğine tanık olduk. 

Bunlar biliniyordu ,önemli olan halen PKK’ ye destek verenlerin kendilerine gelmeleridir! Öymen; Dersim isyanınından örnek vererek, ‘Atatürk anaların gözyaşlarına bakmadı’ burda bahsi edilen katliama katılan Türk askerlerinin analarıdır.  Kürt anaları burada hiç hesaba katılmıyor. Onların göz yaşları bir yana, açık katliama layık görülüyorlar. Ne diyelim; Onur Öymen, Küçük Atatürk, Abdullah’ın Duran’ın öz be öz kardeşi, Ergenekondan ülküdaşlar!!! Ve sen Öymen, Abdullah’tan ve Duran’ dan daha açık bir düşmansın. Sinsi düşmandansa açık düşman daha iyidir.  Kürdistan Halkı zaten sizi yani CHP’nizi çoktan sildi. Sıra yeni dönemin CHP’si yani PKK’ye geldi. Bakalım yeni Atatürkünüz A. Öcalan sizi kurtarabilecek mi?

  Eğer Dünyanın en uzun ömürlü ırkçı faşist partisi 100. yılını doldurursa bu insanlık ayıbı olur.  Bu ayıp çoktan oldu zaten. Bu ayıba karşı sadece Halk olarak Kürtler savaştı ve katliamlara uğradı. Bu ayıp Başta Sovyetle’rin, İngiltere, Fransa ve ABD’ nin dir. Tarafsız kalınsaydı bile Kemalistler Kürtlerle baş edemezdi. Topraklarımızda kökümüz çok derin. Kendilerini keskin bıçak üzerinde hisseden ve ve dokuz yüzyıldır bu topraklara entegre olmayan ve buradaki tarihi kabul etmeyen ırkçı Türk siyasal yönetimleridir. Çılgınlıklarının nedeni budur.  Bu topraklar sahiplerinindir. 

Türkiye Türklerin değildir, ‘Bir Türk Cihana bedeldir’ yalanına inanıyorsanız. Bu cümleyi farklı dillere resmi düzeyde çevirme cesareti gösterin.  Bay Öymen, Semir’in şahsında neden Dersim ‘suç’landı? Dersim; Kemalist Sistemle çelişkileri en derin olan bir bölgedir.  Bu günde bu durum devam ediyor.  Öcalan’ın ve Devlet’in gündeminden düşmüyor. Çoğrafik olarak bitirilmek isteniyor. Kemalist sistem ve yardakçıları, Dersim’e sürekli yönelmeleri nedensiz değildir.  Dersim kendine has güçlü sosyal, düşünsel potansiyeli ve özgürlük tutkusu, kendi dışında bile bir çok bölgeyi etkileyecek güçlü tarihsel bir birikime sahiptir.  Sistem kendine alternatif olarak görüyor. Saldırıların nedeni budur.

Öcalan’ın saldırılarıda öz olarak bundan farklı değildir. Sadece biçim olarak Kürtlük adına yapma oyunlarına giriyor. Bu oyunlara da Dersim’lileri de kullanarak, Kürdistan’ın en güçlü kalelerinden biri içten zayıflatıldı.  Ne yazık ki bir çoğu oyuna geldi ve farkettiklerinde sıra kendilerine gelmişti, 1999’dan beri PKK tarafından Semir yada Dersim Kemalizmle suçlanmıyor. Bu gün artık böyle bir suçlamaya giremezler, çünkü ‘önderleri’ açık bir şekilde kendisi Kemalizmi savunuyor.  Kemalizmin oluşumundan beri aynıdır, yani, 1923’tede, 1983 ve 1999′ dada aynıdır. Peki Dersimi Kemalizmle suçlayan A. Öcalan nasıl oluyorda bu gün açıktan Kemalizmi savunuyor?

 Diğelim ki halkımız oyunları kavramada zorluk çekiyor, yıllarını zindanlarda, dağlarda ve Avrupada geçiren kadrolara ne demek gerekiyor? Halen neyi bekliyorlar? 1988’de Bekaa’da gazetecilerle, A. Öcalan görüşürken , M. Ali Birant’ sorar; ‘neden Semir’i öldürttünüz?’ A. Öcalan cevap verir; ‘O nasıl olsa öldürülecekti’ der. Gerekli yerlere mesajını yeniler. Yıllarca MİT elemanı olarak ‘suç’lanan Semir’e gazeteciler karşısında amaçlı ve anlamlı yorumlar yapar.  Abdullah, hiç MİT elamanına hele bir Kemaliste hiç kıyarmı mesajını veriyordu. 

Yanı şunu demek istiyordu. O güçlü ve beni çok iyi anlayacak biriydi, bütün hesapları alt-üst edebilirdi. Bunun için öldürdük. O’nu demek istiyordu. Bu dönem üç bölge etkiliydi. Olaylar PKK dışına yansıdı. Suriye-Lübnan ve Lolan’da Abdullah güçlüydü. Buralardaki Muhalif kadrolar tutuklandı. Bazıları kaçmayı başardıysa da çoğu katledildi. Bunlar defalarca açıklandı. Ülke içerisindeki cezaevi kadroları önemli ve belirleyici bir güçtü, ancak ön sezilere sahip bir M. Hayri Durmuş yoktu.  Sınırlıda olsa Parti içindeki sorunlardan haberdarlardı, onlarca tanınan kadronun ayrıldığını ve katledildiğini bilmelerine rağmen, politik davranamadılar ve olayı çözemeyerek resmi düzeyde kendilerinide ilerde biterecek A. Öcalan ekibine destek oldular.  

Kimseyi kişi olarak suçlamak istemiyoruz. Ama mevcut durum buydu. Semir olayında ve 1988 muhalefetinde eğer cezaevi kadroları tarafsız kalsalardı bile, en azından, endişelerimiz var, ayrılanlarıda dinlemek istiyoruz denilseydi, gelişmeler farklı olurdu.

 Bu dönem cezaevi kadroları geneli etkiliyordu. Avrupa’daki PKK kitlesi ve kadroları; bu alanda o dönem çok önemliydi. Burada toplumsal zayıflıklarımız kullanıldı. Bilinçli olarak Maraş’lı kadrolar öne çıkarıldı.  Avrupa’daki PKK kitlesi çoğunluk olarak Maraş’lılardan oluşuyordu ve diğer bölgelerde etki altına alınarak Semir ve şahsında Dersimlilerde hedef alınıyordu. 

Örgüt üst düzeyinde Bazı Dersimlilerinde katılımıyla Semir yalnızlaştırılıyordu. Bununlada yetinilmiyor, “Semir ajan- provakatör, Dersimlilerde Kemalist” ilan ediliyordu.  Oyuna gelmiş Maraşlı ileri düzeydeki kadrolar yoğun bir ajitasyon faaliyetiyle Apoculuğu resmi olarak ilk kez Avrupa’da kurumlaştırdılar. Aradan bir kaç yıl geçmeden bu kadrolarda çoğu imha biçiminde yok edildi. Tüm bu gelişmeler ve 15 Ağustos eylemleriyle birlikte durum tümüyle A. Öcalan’ın lehine döndü. Adeta sanki Semir silahlı mücadeleye karşıymış yalanları yazıldı, anlatıldı. Semir silahlı mücadeleye karşı değildi. Sadece geleceği güvence altına almak için önce ülke içi ve dışı sağlam bir merkezi kurumlaşmada ısrar eder.

’Biz der Ali arkadaşa herşeyi bağlarsak Hakkari’de biteriz. Sorun bu. Diğer etkileyici nedenlerden biride, basit gelebilir ama kıskançlık ve çekememezliktir. Semir’in, A. Öcalan’a karşı sağlam bir duruşu vardır. Yani önünde eğilip bükülmüyor. Bir çoğuda bunu yapmak istiyor ama bilinç ve karekterleri buna müsait değil.  Artı Semir çok yönlü ve yetenekli bir insan. Desteklenmesi gerekirken kıskanılıyor. İşte A. Öcalan’ın yerine geçmek istiyor, diyorlar. Ama yetenek hesabı yapmıyorlar, devrimin yeteneklere ihtiyacı var. Yalancılara sığıntılara parazitlere ve bakteri yuvalarına devrimin ihtiyacı yok. Ne diyelim toplumsal zayıflığımız ve düşman iyi biliyor ve bize karşı kullanıyor. 

Kim dedi önemli değil, ne dedi, daha önemlidir. Ama ne zaman öğreneceğiz!!! Bu karmaşık özel savaş yöntemleriyle Semir yalnızlaştırıldı. Fiili saldırılar, yok etmeler Suriye-Lübnan ve Lolan’da başladı. Avrupa da da yönelmeler devam etti.   1984 ortalarında Zülfü Gök ve Enver Ata katledilirken 1985 .2 Kasım’da da Semir katledilir. Artık Öcalan’ın önünde fazla engel kalmaz. Kendi Zafer Kongresine hazırlanır. Semir ve arkadaşlarının tasfiyesi PKK’ninde bir Parti olarak tasfiye edilmesi oldu. Herkes çok erken anladı. Semir’in geleceğin güvencesi olduğunu, Ama geç kalındı, utanıldı, yürekli davranılmadı. Hatalar kabullenip karşı atağa geçebilinirdi. Ama ruhsal tükenişler belirmeye başladı. Doktorda A. Öcalan oldu. 

Ve hastalık böyle kronikleşti. Çetin Güngör..! Sevgili Semir aradan yıllar geçti, seni yediklerinden sonra da senin gibi düşünen ne çok aydınlıklı yüreği yediler bir bilsen…Karanlıklardan geleni tahlil ettiniz.. ancak hile-hurdayla sizlere çabuk çelme taktı degil mı?.. Senden sonra kimler gelip geçmediki..!Onlarlada çok şey paylaştıkların olmalı.. Belki seni yanlız bıraktıklarına sitemlerde ediyorsun..Yınede senin devrimci, inançlı çizgini ölümüne yaşatanlarda oldu..Resul Altınok, Şener, Saime, Güler, Şiar ve direnmenin son halkasıKomutan İsa.. Biliyorum onu tanımasın..Sizlerden sonra gelen bahar gülüşlü Dersimli çocuktu.. Ona da kıydılar.. Seni ve Dersimli yürekli devrimcileri yine Dersimli ihanetçilerin elleriyle vurdular… Acı olan da bu olmalı değil mi? Evet ya, sevgili Dilaver Yıldırım’i nasıl anlatmalı..! Hani O’görkemli duruşunu Kasrtro’ya benzetilen direnmenin abidesine de kıydılar.. 

Sonra Dersimli bayanlar var, onlarda bin bir karanlıkla öldürüldü.. Bak sana şahit olduğum bir kısa öyküyü anlatayım; ‘Ve söylediklerine göre bu da “İkinci Semir” (bunu her yargılanan Dersimli için söylerlerdiler) olacak kapasi de biriymiş. Yani zeki, kavrayışlı ve oldukça teorik biriymiş.Hep aynı hikaye; bu da ulu önderi öldürmeye gelmiş, ya da yerini almaya, güya bunu da TC hazırlayıp göndermiş. Hele birde Aponun yakın alanlarında Dersimli olmak gerçekten zordu, sanki sucmuş gibi bakılırdı. (Dersimli olmak gercekten zordu -Elif ORHAN.

http://turkish.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6530)’ 

Sevgili Semir sizleri karanlıklardan gelen bin bir yüzüyle yedi belki.. Ancak, yüreklerde öldürmesini beceremedi.. Aradan yıllar geçti sizler hala düşmana, despotluğa korku salıyorsunuz ki sizi durmadan anıyor. Bugünlerde Dersim neredeyse dünyanın gündemine oturdu.. Yine Dersimli olmanın o güzel, erdemli, çıkarsız, yiğitliğinde nasibini almayanlarda gün gibi ortaya çıkıyorlar. Pirimizin idam sehpasında söylediği; „Evlad-ı Kerbelayık. Be hatayık. Ayıptır, zulümdür, cinayettir” sözlerini sizler için de biz söylüyoruz. Bizim önderlerimiz dar ağacına yüreklice giden Pirimiz ve siz yüreklice toprağa düşenlersiniz.. Sizlerin anısı bizlerin yolunu aydınlatıyor. 

Anılarınız önünde saygıyla eğiliyoruz.

08 Mayıs 2018-vengma.net

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

twelve − two =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla