Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

ABD – İran Savaşı! KÜRDLERİ BEKLEYEN SONUÇLAR, OLASILIKLAR

Faysal DAĞLI, İran devleti, Kürd siyasetinde genel olarak ‘Kürdlerin en büyük düşmanı Türk devletidir’ kabulunun ötesinde, TC’nin de Kürd siyasetini dizayn eden bir tarihsel kapasite ve siyasi yeteneğe sahiptir. Aslında; Başur, Rojava ve Rojhilat’taki fiili müdaheleleri, Bağdat ve Şam üzerindeki etkisi ve Ankara’daki etkileşimi ile ‘Kürdlerin kaderinde temel belirleyici devlettir’ denebilir. İran, Kürd meselesinde TC gibi daha çok “kaba-ırkçı kuvvet” kullanmanın ötesinde, ‘bal ve zehir’ stratejisi ile gerek Kürd hareketinde, gerekse diğer hakim ülkelerin Kürdistan siyasetinde belirleyici olagelmiştir 
….

ABD ile Tahran rejimi arasında başlayan gerilimli süreç İran’ın işgali ile sonuçlanabilir mi veya Pentagon’un Irak’ta yaptığı gibi İran’ın derinlerine yayılan bir savaşa girişmesi olası mıdır? Ya da ABD, İran’ı uzun süreli düşük yoğunluklu bir kuşatma/yıpratma savaşı ile kontrol etmeyi, emperyal/nükleer gücünü sınırlamayı mı amaçlamaktadır? Veya ABD’nin Ortadoğu stratejisi; İran rejimi gibi sorun üreten bir kaos/tehdit kaynağını ciddi tehlike olmaktan çıkarıp, ancak ayakta tutarak, bunun üzerinden bölgede aktif ve meşru kalmak mıdır? Yoksa bu gerilim kısa bir süre devam edip, mevcut konjonktüre mi dönülecektir?

Bu soruların yanıtları ne olursa olsun, malum olan bir şey var ki, o da insanlık tarihinde bir savaşın nasıl gelişeceğini veya nasıl sonuçlanacağını kestirmenin mümkün olmadığı deneyimidir. Özellikle Ortadoğu gibi farklı kültürlerin, yabancı orduların, karşıt inançların, boğazlaşan çıkarların, dinsel/etnik ırkçılığın, her türden suçun ve değersizliklerin birbirine karıştığı bir bölgede bir savaşın planlandığı gibi yürümediği ve genellikle umulan şekilde sonuçlanmadığı engin deneyimlerle sabittir. Eğer amaçlanan sadece kaos ve bununla gelişen süreci idare etmeye çalışmak, bundan politik sonuçlar üretmeye çalışmak değilse tabi! Irak, Suriye, Afganistan, Libya, Türkiye, Yemen ve bir dizi Kuzey/Orta Afrika ülkesindeki zaman aşırı çatışmalar/savaşlar İran’da da neler olabileceği konusunda epey ipucu vermektedir. Belli ki ilgili kesimler hazırlıklarını buna göre yapmaya başlamışlardır.

Ancak mevcut gerilim nasıl gelişirse gelişsin, İran’a yönelik uzun süren ciddi bir ambargo bile, askeri müdahelelere gerek kalmadan ülkeyi ‘modern devrin’ gerisine götürecek sonuçlara yol açabilir. İran’ın mevcut çöküşü bile sürdürülebilir değildir.

Elbette bu felaket senaryosundan ilk etkilenecek olan Kürdler olacaktır. Peki Kürd siyasetinin buna karşılık hazırlıkları var mıdır? Görünen o ki, siyasetin planı, hazırlığı ne olursa, İran devleti ile Kürdler arasındaki kurulu ilişki biçimi değişecek, bu değişim tüm Kürdleri etkileyecek bir düzeye ulaşacaktır.

İki bölüm olacak yazıda İran’ın tarihsel arka planını, Kürd-İran (Fars) ilişkilerini ve ABD ile yaşanan gerilimin olası sonuçlarına dair fikirlerimi ifade etmeye azmedeceğim.

Milattan 550 küsür yıl önce dönemin en büyük devleti olan Pro-Kürd Medlerin İmparatoru Astiyag, kızı Mandana’yı bir Persli olan Kambiz ile evlendirir. Bu evlilikten olan Korş (Kyros) adlı torunu büyüyünce Pers sülalesinin etkisi ile saray darbesi yaparak tahta el koyar ve Med devleti Perslerin eline geçer. Kürd ve Persler arasındaki trajik ilişki böyle başlar. Ardından Kürdlerin dini, devleti, kültürü, dili, tarihi süreçteki direniş ve isyanlarına rağmen genellikle Farsların egemenliğinde kalır.

İran’da yaklaşık 13-15 milyonluk Kürdler ülke nüfusunun yüzde 15’ünü oluşturmaktadır. İran idari yapısına göre Kürd nüfusu Kürdistan, (kısmen) Batı ve (kısmen) Doğu Azarbaycan, Kermanşa, İlam, Loristan gibi anavatan toprakları ile Kuzey Horasan, Gilan, Mazandaran, Hamadan gibi diğer eyaletlere yayılmıştır. 1960’lardan sonraki kentleşme ile Tahran Tebriz, Şiraz gibi metropollere de dağılmışlardır. Lori, Leki, Sorani, Kurmanci gibi lehçeler konuşan İran Kürdleri arasında; Suni İslam, Şiilik, Yaresan (Ehli Hak) gibi Alevi ve Zerdeşti inancı vardır. Lorların bir kısmı politik Kürdlükten uzaklaşmakla beraber, tüm Kürdler dillerini konuşmaktadır. Ancak, kardeşlik naraları atılması gereken zamanlarda Fars yöneticilerin ‘soylu atalar’ olarak isimlendirdikleri Kürdler, politik ve ekonomik yaşamdan dışlandıkları gibi devlet yapısının da ötesinde bırakılmıştır. İran devletinin Kürdlere reva gördüğü işler ise; düşük düzeyli idari memurluklar, sınır kaçakçılığı, küçük esnaflık, korucuk, cezaevlerinde tutsaklık, idam olunmak ve savaşlarda ‘şehid’ düşmektir!

Tarih boyunca İran’da; Medler, Partlar, Sasaniler, Zendiler döneminde yönetimde Kürdler, Selçuklu, Sefevi, Akkoyunlu, Kaçarlar döneminde Moğollar, Türkmenler; Persler, Şahlık ve İslami döneminde de Farslar İran yönetim erkinde etkin olmuşlardır. Ancak tüm bu dönemlerde Fars etnik unsuru yönetimlerde arka planda etkinliğini korumuş, ve devletin idari yapısında belirleyici olmuştur.

20’den fazla etnik/milli halk grubunun yaşadığı İran’da Farsların tümüyle hakim oldukları dönemler 20. Yüzyılda Şahlık ile başlamış ve ardından İslami dönem ile devam etmiştir. Yani sanılanın aksine İran bir Fars devleti olarak şekillenmemiş, ancak hep onların denetiminde olmuştur!

Yine bilinenin aksine 83 milyonluk toplam İran nüfusu içinde Fars etnitesi azınlık durumundadır. İran’ın 1.600.000 kilometre karelik sathının tüm sınırları Fars olmayan etnik/milli (Kürd, Azeri, Beluci, Arap, Mazenderani vs) unsurlar tarafından kuşatılmıştır. Bu nedenle İran tarihi boyunca yapılan tüm savaşlarda sınır bölgesindeki halklar zarar görmüş, İran’ın merkezi ostanları diye tarif edilen orta bölgede yerleşik Fars etnitesi kendini savaşlardan koruyarak en diri unsur olarak İran’da varlık sürmüştür. Örneğin, son iki yüzyıldaki Osmanlı, Rus ve Irak savaşlarında, yıkıma uğrayan halklar genellikle Kürd ve Azeriler, tahrip edilen de Azarbaycan ve Kürdistan olmuştur.

8. Yüzyılda kılıç zoru ile Müslümanlığı kabullenen Farslar rıza ile benimsemedikleri İslamı, İran’daki halklar mozaiğini bir arada tutabilecek, ancak kendi aidiyetleri içinde Şiilik anlayışı ile doktrine edecekleri bir devlet ideolojisi olarak örgütlemişlerdir. Şiilik geçen süre içinde Farslar için ülkelerini ve inançlarını işgal eden Arap İslamına karşı bir protestan inanç olarak örgütlenmiş ve Arap İslamı bu şekilde kontra işgalle doktrinize ederek bir milli fars ideolojisine dönüştürülmüştür. 
Bunun sonucu da Şiileştiremediği Kürdlere daha yoğun baskılar uygulamak olmuştur. Bu nedenle İran’daki Kürd sorunun bir boyutu örtük de olsa Şii-Suni kılıfına bürünmüştür. İlginçtir İran devleti, Suni Kürdlerin yoğun olduğu bölgelere Şii Kürdlere olduğundan çok daha fazla baskı uygulamaktadır!

Öte yandan 10 yıl süren Irak-İran savaşının en önemli çatışmasının “Kadisiye Savaşı” olarak anılması, Zerdeşti-İslam yani Fars-Arap tarihsel çelişkisi ve nefretini ifade etmektedir. 636’da Arap işgalciler, bugün Irak topraklarında yer alan Kadisiye’deki savaşta Sasani devletini yani Zerdeştileri alt ederek İran’ı işgal etmiş ve bölgede Bahdinilik (Zerdeştilik) imha edilerek İslami düzen kurulmuştur. Elbette bu çatışmalar sürecinde Kürdlerin Sasani hanedanlığını yönettikleri ve Farslar ile ‘kuzenlik’ ilişkisinde olduklarını da hatırlamak gerekir. Kürd-Fars ve Arap ilişkilerinde de en ciddi tarihsel travmaların Zerdeştilere yönelik katliamlarla başladığı da bilinmektedir. Halen İran ve Kürdistan’da birçok bölgede “Sıni (Suni-Müslüman)” sözcüğünün hakaret anlamında kullanılması bu dönemin yansımalarındandır. Buna karşılık Araplarca kullanılan tekfir versiyonu ise “Zendık (Avesta’ya inanan) veya Mecusi (Ateşe tapan)” olmaktadır.

İran’ın bugün yaşadığı ve neden olduğu sorunların aslında bildiğimiz anlamda din ve kültürler savaşı ile de ciddi bir rabıtası yoktur. İran Molaları yönetimi ele geçirdiği andan itibaren ayakta kalabilmek, etkinliklerini yayabilmek, kitleleri, İran haklarını periferisinde tutmak için tanıdık “dış-iç düşman” retoriği eşliğinde Şiiliği temel politikası haline getirmiş, içeride mücahid, komünist, Kürd, Azeri, Beluci katliamları eşliğinde Irak’taki Suni Saddam rejimi ile 10 yıl boyunca milyonlarca insanın katledildiği, yaralandığı bir savaşa tutuşmuştur. Humeyni’nin deyimi ile ‘devrimi, savaş ile yapmışlardır.’ En yakın ‘dış düşmanı’ tüketip, içeride de katledecek ‘düşman’ bırakmayınca bu kez halkın gözlerini ‘İsrail ile ABD’ gibi illüzyonlara yöneltmiş, Şii dünyasına ‘devrim ihracı’ için de Fas’tan Pakistan’a yayılan tüm Şii topluluklarına hükmetmek, Büyük Korş’un hayallerini gerçekleştirmek için Hasan Sabah’ın modern asassinlerini dünyaya salmıştır.

Bu nedenle geçen zaman içinde diğer İran halklarına da Şii üst kimliği aşılanarak bir arada tutma amaçlı kullanılmıştır. Bu bağlamda milli Fars devletinin temeli ve birleştirici motivasyonu olan Şiiliği; İran’ın Kemalizmi veya Baasizmi olarak tanımlamak mümkündür. 1979’daki Mola devrimi ardından da Ortadoğu’daki diğer Şii halkları da tahakkümlerine almayı amaçlayan bir hilal emperyalizmi ile büyük bölgesel devlet olma stratejisi geliştirilmiştir. Ve esasen bu gün İran’ı bu düzeyde sorun haline getiren olgu da budur. Bu yaklaşım Türk devletinin Suniliği ‘milli mezhep’ haline getirip, diğer inançları baskılaması ile benzeştir. 

Öte yandan İran devleti, Kürd siyasetinde genel olarak ‘Kürdlerin en büyük düşmanı Türk devletidir’ kabulunun ötesinde, TC’nin de Kürd siyasetini dizayn eden bir tarihsel kapasite ve siyasi yetenekte olduğunu kanıtlamıştır. Aslında; Başur, Rojava ve Rojhilat’taki fiili müdaheleleri, Bağdat ve Şam üzerindeki etkisi ve Ankara’daki etkileşimi ile Kürdlerin kaderinde sanılanın aksine temel belirleyici devlettir. İran devleti, TC gibi Kürd meselesinde daha çok “kaba-ırkçı kuvvet” kullanmanın ötesine geçip, ‘bal ve zehir’ stratejisi ile gerek Kürd hareketinde, gerekse diğer hakim ülkelerin Kürdistan siyasetinde belirleyici olmuştur. İran’ın gerek içerde, gerekse de komşu ülkelerdeki Kürd hareketleri ve rejimleri üzerindeki etkisi bu kabulu bozmaktadır. Tahran’ın bu siyaseti Mola rejimi öncesinde Şah tarafından da özenle uygulanmış, İran, Kürd meselesindeki belirleyici pozisyonu nedenle gerek Araplar, gerekse Türkler üzerinde tarihsel ve jeopolitik çelişkilerine rağmen etkili bir aktör olmayı başarmıştır.

1 Yorum
  1. Barzan diyor

    Biz Kurdlerin birligine ve zaferine kar§i ,i§galcilerin birligi ve kar§i faliyeti gayet normaldir.
    Kurd ulusunun asil dù§manlari i§galçilerin siyaseti,dini,mezhebciligi pe§ine takilmadir.
    Kurdistanda koministlik,islamcilik ve Alivicilik asla milli deyil ve olamaz.
    Biz Kurdlere gerekli olan demokrasi ve demokratik orgùtlenmedir.
    Kurdistanin 4 parcasi Alivi devlet i§gali ve tehditi altindadir.
    Sol maskeli Alivicilik yapan orgùt ve partiler §am ve Tahran destek ve finamanidir.
    Sunni silahli ve parlementer orgùtlerin çocu iran desteklidir.
    Hizbullah,komel ve yekgurti misali.
    Tipki PKK,Dev-sol,Açilciler ve TiKKO gibi.
    Tùrklerinde bu orgùtlerde ajanlari ve infazcilari vardir.
    Kurd milli hareketi bu orgùtlerle ba§ari saglayamaz.
    Ortadoguda ingiliz emperyalizimin geleneksel hakimiyetine tutunan somùrgeci devletlerdir.
    Israil ingilizlere kar§i akilica bir siyaset ilà kazandi.
    Tabi israilin somùrgeci kopekligini yapan orgùtleri yoktu.
    Mùlkiyet dù§mani koministleri yoktu.
    Esas olan vatandi.
    Bundan kazandilar.

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

3 + twelve =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla