Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Unutamadıklarımız -3- Birinci bölüm


Nevzat Sağnıç’ın Anısına

Nevzat’ın Ardından.

Ses kısıklığı ile başlar sonun başlangıcı. Doktor tahliller, filimler ve bir yanlışlık. Ölümcül bir yanlışlık, sonun başlangıcı olur. Teşhis: moda hastalık olan Reflü. Yanlış teşhis, yanlış tedavi ve kanserde çok değerli olan zaman. İlk teşhis akciğer kanseri ve metastaz (başka organlara sıçramış) yapmış ve yoğun bir tedavi. Kaybolan bir yılın yaptığı tahribattın en aza indirme telaşı, gizli gözyaşları ile geçen ağlama nöbetleri arasında tedavi etme çabası. Umut her yayılmada tükenirken yaşama bir o kadar sarılma.

    Ağabeyim Nevzat Sağnıç, 2005 yilinda kendisine konan yanlış bir teşhis sonucu 14.05.2006 tarihinde yaşama veda etti. Bugün aramızda olmayışının acısını, yüreğimin tüm derinliğinde yaşıyorum. Baba, amca, Amcaoğlu ve diğer ölümleri yaşadım. Ama kardeş acısı kadar yürek yakan bir acıyı yaşamamıştım. Amcamın babamın ölümlerinde ağabeyim yaşıyordu, ben doyasıya ağlayabilmiştim. Bu kez ağabeyim yoktu! ona yaraşır en iyi uğurlamayı kardeşim Azad la yapmamız gerekiyordu. Ağlayacak fırsatım olmadı, yassı mı tutacak fırsatım olmadı. 

   Ağabeyimin rahatsızlığını ciddi boyutlara ulaştıktan sonra ağabeyimin yanında oldum. (Kırk beş gün Almanya seyahati dışında.) Ağabeyimin gün be gün ölüme gidişini gözlemlerken, yüreğimden kopan fırtınaları bastırmaya, gözyaşlarımı saklamaya ve umutları mı yitirmemeye çalıştım. Ama belliydi bu gidişin sonu. Umut tükenirken; ağabeyimin parlayan gözleri yeniden umut tohumları ekiyordu umutsuz, çorak yüreklerimize. Bazen kısık sesiyle sohbet eder siyasal düşüncelerimizi tartışırdık. Ama nedense o hastaydı. Saatlerce yanında oturmak istedim. Tüm günümü, gecemi onunla geçirmek istedim. Ölüm yakışmıyordu ve ölmeyecek gibi sağlam bağlarla yaşama bağlıydı, umut dağıtıyordu. “Ben yeneceğim bu illeti, çünkü yapacaklarım var” derdi, projelerimiz vardı ağabeyimizle. Biliyorum benimde projelerim eksik kalacak ama ağabeyimin projeleri yaşama geçecek buna eminim.

    Bir umutla Almanya ya gönderdik. Almanya ya mı dedim? Yok, yanlış söyledim Almanya ya değil; dostlarına, arkadaşlarına, kardeşlerine, yoldaşlarına, gönderdik. Bu yoldaşları kutuplarda olsaydı oraya gönderecektik. Bizim için Avrupa da tedavi bahaneydi. Omuz omuza mücadele ettiği arkadaşlarıyla vedalaşmaya gönderdik. İllet bütün vücudu sararken Avrupa da ki doktorlardan medet ummak elbet bahanemizdi. Vedalaşsın istedik; kendisinden çok sevdiği dostlarıyla. Murat’la, Sıddık’la, Nail’le, Recep’le vedalaşsın, gözleri açık gitmesin. Onların yanında çok mutlu olacağını fısıldardık kendi aramızda. Yaşama umudunu Almanya da aramadık. Almanya da ömrünün sonuna gelmiş bir insanın veda ziyaretine çıkıp, gülebilecekse ağzı dolusu gülsün diye gönderdik. Ölüme mahkûm olanların son dilekleri yerine getirilir ya… 

    Haberler geliyor. Nevzat dostlarının yanında çok mutlu. Dostlarında bir bebek misali Nevzat la ilgileniyorlar. Her biri seferber olmuş ne yapabilirim? Çabası içinde, son kez de olsa yoldaşını görme telaşı ile Avrupa nın değişik ülkelerinde sürgün yaşayan dostları koşup gelmişler.  Nevzat; mutlu olmuş. Doktor, Doktor, hastane, hastane dolaştırmışlar acaba bir gün fazladan yaşatabilir miyiz diye. İnsanüstü emek sarf eden dostları, aralarındaki kırgınlıkları unutmuş, Nevzat’a his ettirmemişler dargınlıkları.  Kenetlenmişler, koşturmuşlar. Kötü haberler Nevzat tan saklanmış. 

Özlemler çığ gibi büyürken, sevgi yumağı içinde sarıp sarmalanırken Nevzat, Almanya da ki doktor “sen ülkende mi? ölmek istersin burada mı?” sorusu üzerine Murat, Nail, Recep ve diğer dostları bana geri yollarlar ağabeyimi, gözyaşlarını saklayarak.

Çığlık çığlığa, canhıraş bir şekilde bağıra çağıra ağlamak isteyen bedenler, insanüstü bir gayretle saklarlar kendi duygularını ve gözyaşlarını. Nevzat uçağa bindikten sonra göz bebekleri zorlayan gözyaşları sel olur. Biliyorlar elbet bu son görüşleriydi.

Rizgarî ağlıyor:

   İnsanüstü bir çabayla devam eden yaşam mücadelesi içinde umutları barındırırken binlerce kez sessizce “ağabey ölüm sana yakışmıyor. Sakın ölme” değişlerim son KUDÇG’ un İzmir toplantısından üç gün önce bu toplantı üzerine sohbetimiz olmuştu, çünkü “barış” isteyenler de bir gün önce sinde toplantı yapacaklardı. Bizim çalışmaları çok önemsediğini her fırsatta bu çalışmaya mesajlar gönderdiğini elçi olarak ta Ferhat tı kollandığını söylerdi. İki toplantı arasındaki farkı çok net ortaya şu sözlerle koydu “sizler Kürtleri bir araya getirip Kürdistan sorununu çözüm ararken onlar ise Türklerle bir araya gelip Kürt meselesini kangrenleştirmeye çalışıyorlar”. Ağabeyim KUDÇG İzmir toplantısından bir gün önce beni çağırıp berbere götürmemi istedi. Yıllarca tıraş olduğu berberde tıraş olurken yüreğimden kopan bir çığlık ağabeyimin son tıraşını olduğunu söylüyordu. Ve ertesi gün “ben toplantınıza katılacağım” dediğinde şaşırdım, mutlu oldum, üzüldüm. Üzüldüm çünkü hastalığı bir saat dahi oturmaya müsaade etmezdi. İki ay önce Kürtçe bir makalemin redektesini yaparken ne kadar acı çektiğini görmüştüm. Saatlerce bir toplantıyı nasıl izleyecekti? On dakika gözükür döner diye düşündük. Toplantı da görevli olduğum için erken gitmem gerektiği için eniştem getirecekti ağabeyimi. Toplantı salonunda Azad kardeşime “ağabey toplantıya katılacak” dediğimde Azad’ın gözlerinde şaşkınlık ve mutluluğu bir arada görmek mümkündü. Toplantıya katılanlara sürpriz yapacaktık. En büyük sürpriz: Kaya Müştakhan’a olacaktı, Nursin Kotan’a, Nevzat Teker’e Suphi Orak’ ka olacaktı. Nevzat tekerlekli sandalye ile salona girdiğinde ilk şaşkınlıktan sonra Nursin gelişini anons ettiğinde o an ağlamayan kaldı mı Salonda? Bilmem ama ben Azad, Nursin kendimizi tutamadık. Saatlerce süren toplantı boyunca ağabeyimin sağlığını göz ucuyla kontrol altında tutuyorduk. Ağabeyim çok mutluydu. Ve ben biliyordum Kürt ve Kürdistan davasına karşı son görevini yerine getirdiğini. Buruk sevinçler ve akıtılmayan gözyaşları arasında son veda konuşmasını yaparken artık gözyaşları saklanmaz olmuş son sözleri ayakta alkışlanırken, abim gülücükler dağıtıyordu hazirona.

Nevzat Sağnıç Tev Kurd İzmir toplantısı da ( Nisan 2006)

    Eve geldiğimizde ağabeyim artık yataktan çıkmayacak kadar ağırlaşmış bize “neden getirdiniz toplantıya” diye eleştirinler oldu yanıtımız ise “İzmir de ki dostlarıyla vedalaşmalıydı” oldu ve “Nevzat bir gün, tam gün boyu mutluydu bu mutluluğu esirgeyemezdik ondan diye” savunduk kendimizi.

    Ölümden bir hafta önce şuuru kapanmaya sayıklamaya başladı. Sayıklarken bile Kürdistan sorununa çözümler perspektifler açıyordu. Kopuktu düşünceleri cümleleri ama Kürdistan ve Rizgari ile ilgili söylemleri netti. Murat’ı sayıklar, Rıza´ya söylemek istediği şeyleri ama söyleyemediğini söylerdi. Murat’tan Arkadaşlar polise düşmüş arkadaşlara sahip çıkmasını istiyordu. 

Ölümünden üç gün önce, pazar günü hep beraber Tatvan a gideceğimizi söyledi.  14 Mayıs anneler günü saat 15.46 da yaşama veda ettiğinde gözleri açık gittiğini gösterir biçimde gözlerini tavana sabitlemiş şeklide son vedasını yapmış oldu. Dostları merak eder belki; Nevzat ölüme teslim olurken çok acı çekmedi sevgiyle şefkatle gitti. Ölümden 15 dakika önce soğumuştu ayakları ama gözleri ışıl ışıldı. Ölüme yalınız ve gözleri açık gitti. 

    İlk şoktan sonra Murat’ ı aradım “abi Nevzat ağabeyimi kaybettim”, karşımdakinde ses yoktu. Hırıltı vardı. Nefes alışını duyabiliyordum. Başka hiçbir ses yoktu. Tekrarladım üç kez, ama karşımda sadece boğuk ve anlamsız bir ses ve benim yıkıldığım anda; Murat’ ın yıkıldığını his ettim. Bu haberi Murat’a ben verdiğim için çok üzgünüm. “Murat özür dilerim sana daha güzel haberler veremediğim için”.

    Bir örgüt nedir? nasıldır? ona bakalım. Örgüt birkaç kişiden veya daha fazla insandan meydana gelir. Örgüt insandan oluşmasına rağmen kendisi robottur, Ölüm kararları alır, ölen ölür kalan sağlar bizimdir mantığı ile robot işlemeye devam eder. Bu insan unsurundan oluşuna mekanik şey gülmez, ağlamaz. Kabadır, serttir, çatık kaşlıdır bu mekanizma. İnsanın yaratığı bu mekanizma insanı öğütür. Bir yaratıcısı öldüğünde sadece başsağlığı mesajı yayınlar “mücadelesi yeni mekanik örgütlere ışık olacaktır” der. Ve unutur gider yaratıcısını.

    İnsan dan oluşuna Rizgari ve Komal tüm insani duyguları kendi içinde barındırdığını ağabeyimin hastalığı ve ölümü aşamasında gördük; ağladığını, kızdığını, inlediğini, üzüldüğünü, tüm insana dair vasıfları kendine özgü mağrur bir şeklide kendisinde vücut bulduğunu gördük.

   Nevzat hastayken, Nevzat’ın yol arkadaşları ağladı, acı çekti. Nevzat gülünce güldü, Nevzat inlerken inledi, Nevzat mutluyken mutlu oldu, Nevzat ölürken kendinden bir şeylerin eksildiğini his ettirdi bana.

   İnsandan oluşan bir mekanizma insani tüm değerlere sahip olmalıydı. Aylarca hasta olan Nevzat’ a çocuklarının boğazından keserek diasporada aldıkları mülteci parasıyla kendi yoldaşına katkıda bulundu. Unutulmaz bir vefa gösterdiler. Evet, VEFA SADECE İSTANBUL’DA BİR SEMTİN ADI DEĞİLMİŞ bunu bize Sağnıç ailesine en güzel biçimde gösteren Rizgari ve Komal a Sağnıç ailesi adına teşekkür ederim.

   Ölüm bu. Kara haber derler ve çabuk yayılır. Bir anda ev dolup taşarken “ya geçen hafta KUDÇG toplantısında Nevzat çok iyiydi” diyenler oldu. İnsanüstü bir çabayla toplantının sonuna kadar kalan ağabeyim, dostlarının içine umut tohumları ekmişti ve şimdide ölümüyle şok yaratmıştı. 

   Elbette ki ağabeyim yıllarca mücadelesini verdiği topraklara gömülmeli, oraya götürülmeliydi. Bunun hazırlığını yaparken telefonlar susmaz olmuş bir örgütün gözyaşlarını görür olmuştuk. Ağabeyime ve bir Kürt Devrimcisine yaraşır bir töreni dostlarıyla hazırlarken yanımızda bizi hiç terk etmeyen Komal sorumlusu Kadir Satık vardı. Hem taziyemizde hem cenazemizde güç veriyordu o arkadaş; Ferhat’ a, Azad’ a, Nermiş’ e,Müzeyyen’ e, Bedia’ ya ve evladını kaybeden anneme. Büyük bir acıyı Rizgari ve Komal çabalarıyla hafifletmeye çalıştı.

    Ağabeyim ölmeden önce hazırladığımız bir programımız vardı ve ağabeyim öldükten 15 dakika sonra o program işlemeye başlamıştı.

Cenaze evin önüne geldiğinde büyük bir kalabalık bizi karşıladı. Kimler yoktu ki KUDÇG İzmir komisyonu, Köz gazetesi, DTP, Yerel dernekler, İzmir de sürgün yaşayan aydınlar, yurtseverler hiçbir siyasal aidiyeti olmayanlar, aile dostları, akrabalar ve Kürdistan’i tüm renkler bir aradaydı. Her kes aralarındaki kırgınlıkları unutmuş yüzlerinde derin acıyla Nevzat’ı uğurlamaya gelmişlerdi. Yıllarca yaşadığı evin önünde; Komal yetkilisi Mahmut Ateş KUDÇG dan Nevzat Teker ve Bedirhan Epözdemir birer kısa konuşma yaptığında Nevzat’ın adaşı Nevzat Teker konuşmasında ağabeyimi anlatırken duygulanmamak mümkün değildi.  

    Kürdistan’ın topraklarına doğru otobüsümüz hızla yol alırken Kayserinden sonra ağabeyimle anılarım aklıma gelmeye başlamıştı. Rizgari operasyonunda (1983) biz üç kardeş bu yoldan polis eşliğinde İstanbul a götürülmüştük Şimdi ise ağabeyim tabut içinde ülkesine dönüyor. Kürdistan topraklarında hızla yol alan otobüsümüz Muşa geldiğimizde sol tarafımızda bulunan DSİ’nin binasını gördüğümde 44 gün gördüğümüz işkence aklıma geldi. Yine o işkencede ağabeyim ve Azad vardı.  Soğuk ve kar’ ın kraliçesi olan Rahva dan geçerken NATO denilen askeri kışladaki tutukluğumuz aklıma geldi. Ağabey: seninle meğerse ne çok anılarımız varmış. Ne çok zulümleri, işkenceleri beraber göğüslemişiz. Gerek sorguda gerekse cezaevinde senin yükün ne çok ağırmış be abi: Bir taraftan devletle, işkencecilerle uğraşırken bir taraftan bir abi sorumluluğu ile benle Azad ı korurdun, diğer yandan diğer arkadaşlara sahip çıkardın. Seninle sorguda cezaevinde hep daha güçlü olurdum.

    İdeolojik ve politik olarak ağabeyimizle hiç yolumuz ayrılmadı. Son nefesine kadar ağabeyimizle aynı şeyleri düşündük, aynı anlayışla hareket ettik. Ben ve Azad ağabeyimizi ve yoldaşımızı kaybettik. Onun içindir ki yoldaşımızı Kürdistan’ın kutsal topraklarına gömerken: yoldaşlarına ve ağabeyimin düşüncelerine uygun bir tören düzenledik. Ağabeyimin yoldaşlarının yürekleri müsterih olsun.  Sizin yokluğunuzu his ettirmeyerek, aksine varlığınızı yüreğimizde, beynimizde yaşatarak, sizlerin sorumluluğunuzda omuzlarımızda his ederek, sanki yanımızdaymışçasına davranarak, ağabeyimin size layık bir törenle ebedi yolculuğuna çıkardık.

    Azad, babama ağabeyimle selam gönderirken AĞABEY BABAMA SELAM SÖYLE İŞTE KÜRTİSTAN ÖZGÜRLEŞİYOR. Özgür bir toprak parçasını görmeden ölmenin en acı yanını vurguladı. O an gözyaşlarımız artık özgürleşmek istedi. 

    Bir hafta Tatvan da, üç gün İzmir de taziye kurduk. dostları arkadaşları akrabaları bizi hiç yalınız bırakmadılar. 

Son sözleri Murat  Satık nerede? Rıza Dinç nerede? Olan ağabeyim; Almanya’dan gelen bir arkadaşa Murat, Rıza ve diğer arkadaşlar neden gelmedi? diye sorduğunda aslında şuuru kapalı anındaydı. Bilinçaltında Rıza Dinç’i, Murat Satık’ ı ve son nefesine kadar onunla acı çeken dostlarını görmek istedi…

Ağabey sen rahat uyu: Rizgari ve Komal seni asla yalınız bırakmayacaklar. 

Ağabey sen rahat uyu: Kürt ve Kürdistanlılar asla seni unutmayacaklar.

Ağabey sen rahat uyu: Ailen asla seni unutmayacak.

Ağabey sen rahat uyu: Mezarının başına gelip o beklediğin büyük müjdeyi sana ve babama mutlaka vereceğiz.

Ağabey Kürdistan’ın kutsal toprağında hiç tasan olmasın yalınız kalmayacaksın mutlaka Sağnıç’lar tabut içinde de olsa sana komşuluğa gelecekler.

Ağabey seni çok seviyorum ve çok özledim.

 Sonra ki Yazı Nevzat Sağnıç’ın Biyografisi

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

six + 6 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla