Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Selahattin Demirtaş

Selahattin Demirtaş’ın HDP tarafından Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi, onu yine gündemin ön sıralarına çıkardı.

Doğrusunu söylemek gerekirse Demirtaş, HDP Genel Başkanlığı koltuğuna yakışan bir isimdi. Hazır cevap, sosyal medyayı iyi kullanan, genç jenerasyonla aynı dili konuşabilen biriydi. Bu ona artı puan olarak dönüyordu. “Karizmatik lider” tanımına uyuyordu. (Demirtaş’ın bu halleri, bana, ÖDP’nin eski Genel Başkanı Ufuk Uras’ın bir dönemki halini anımsatıyor) Demirtaş, diğer siyasi parti liderlerine, özellikle de Erdoğan ve Bahçeli’ye iyi cevaplar yetiştiriyordu. Kameraların etrafını çevirdiği anlarda afallamıyor, çıktığı televizyon programlarını iyi değerlendiriyordu. Ortama göre iyi espriler patlatıyor, grup konuşmalarında hitabetini günden güne güçlendiriyordu. Zamanla farklı çevrelerin de takdirine şayan bir Selahattin Demirtaş gerçeği çıktı ortaya.

Fakat ilginçtir; Öcalan içerde, bulunduğu yerin bilmem kaç cm daraltıldığını söylediğinde sokakları savaş alanına çeviren veya Öcalan için açlık grevlerine giren HDP seçmeni, konu Selahattin Demirtaş’ın tutuklanıp cezaevine konulmasına gelince kılını kıpırdatmamıştı. Sanki o kitle bu kitle değildi.

Şimdi gel de hatırlama İmralı’da Öcalan’ın Demirtaş’a söylediği o sözleri…

Basında çıkmıştı, okumuşsunuzdur sanırım.  Öcalan’ın bir görüşmede Selahattin Demirtaş’a “Seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım, heveslisin, liderlik yapabilirsin ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil” demişti. Selahattin Demirtaş’ın cevap olarak buna ne dediğini  bilmiyoruz.

Kürt örgütlerini, özellikle de Pkk’yi yakından takip edenlerin bildiği bir gerçek var ki, sanırım ona kimse itiraz edemez. O da, Öcalan’ın rızasının hilafına kimsenin bir makama, hele hele HDP Genel Başkanlığına gelemeyeceği. Hele ki bu kişi Öcalan’ın popülaritesini aşındıracak noktaya gelirse, ne olacağını kestirmek zor değil. Her şey Önderlik(!)in iki dudağı arasından çıkacak söze bakar…

Neyse, şimdi işin orasını kurcalamayayım… Bakalım ilerde Selahattin’in akıbeti ne olacak, göreceğiz.

Yukarda Selahattin Demirtaş’ın liderlik özelliklerine sahip olduğunu söylemiştim, fakat Demirtaş’ın Pkk’nin uzantısı bir partide siyaset yaptığını ve bu haliyle onun kimi konularda ne gibi bir tutuma sahip olduğunu bilmediğimizi hatırlatmak isterim. Bu son derece önemli bir nokta.

Örneğin Selahattin Demirtaş kendisini bir demokrat olarak tarif edebiliyor mu? Demokrasi kültürünü içselleştirmiş mi? Kendisini Öcalan’dan, Duran Kalkan’dan, Murat Karayılan’dan ayıran özellikler var mı?

Ben işin bir de bu kısmındayım.

Nerden çıktı bu şimdi?

Neden Demirtaş’ın demokrat olup olmadığını sorguluyorum?

Adam içerde tutsakken bunu sorgulamak da nerden çıktı?

Antidemokratik bir tutumuna mı şahit oldum? Demokrat olmadığına dair karineler mi var Selahattin Demirtaş’ın söylemlerinde?

Buna direk “Evet var” diyecek durumda değilim.

Bilmiyorum.

Bana göre Demirtaş’ın veya HDP içinde siyaset yapan herhangi bir kimsenin demokrat olup olmadığının  ölçütü, kendilerine sorulacak birkaç soruda gizlidir.

HDP’lilerin ve Demirtaş’ın demokrat olma ölçüsü sadece Erdoğan ve Bahçeli’ye saydırmaktan geçmez, geçemez.

Asıl olan, onların kendi mahallelerinde (Kürt mahallesinde) yapıp ettikleridir, neler söyleyip söylemedikleridir.

Örneğin bir gazeteci, olur da bir gün Demirtaş’a şu soruları sorarsa, biz de Demirtaş’ın hem iyi bir lider, hem de gerçek bir demokrat olup olmadığını anlayabiliriz:

“2005 yılında Pkk tarafından ensesine kurşun sıkılarak öldürülen HADEP Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugüne dek bu konuya dair Pkk’ye bir eleştiriniz oldu mu?”

Demirtaş’a o dönemin gazetelerinde yer alan, Fidan’ın cenazesine Diyarbakır Belediyesi’nin  ‘Aracın deposu delik’ diyerekten bir cenaze aracı bile vermediği hatırlatılsa ve “ Bugünden bakınca belediyenize bir eleştiriniz olacak mı?” sorusu sorulsa…

Fidan cinayetini  kınama bildirisine imza koymayı reddeden Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak’a bir eleştirisi olup olmadığını, ve kendisinin aynı dönemde ne yaptığı ve bugün ne düşündüğü sorulsa…

Yine aynı şekilde, “Kani Yılmaz’ın Pkk’den ayrıldıktan sonra, örgütün, arabasına yerleştirdiği bombayla paramparça edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz” şeklinde bir başka soru yöneltilse…

“Bu kişiler farklı bir parti teşkilatlanması içine girmişlerdi ve ikisi de vahşice öldürüldüler. Siz Sayın Demirtaş, Kürt siyasetinde farklı partilerin olmasını mı yoksa tek partiyle devam edilmesini mi Kürtlerin hayrına görüyorsunuz?” diye sorulsa…

Demirtaş’a, Hendeklerin mimarı Kandildeki kadroya karşı bir eleştirisinin olup olmadığı sorulsa!

“Halk tarafından seçilmiş özgür vekiller olarak, devletin elinde bir mahkum olan Öcalan’a gidip onu çözüm adresi olarak göstermek neyin nesidir, sizin kendi iradeniz yok mu? Tek adama her şeyi havale etmek ve ona gitmek, demokrasi anlayışına sığar mı?” diye sorulsa…

Sanırım verilecek cevaplar Demirtaş hakkında bizi bir yerlere götürebilir.

Ama bu sorular Demirtaş’a sorulmadığı için, biz Demirtaş’ın gerçek bir demokrat olup olmadığını bilmiyoruz.

Sizin gibi ben de Selahattin Demirtaş’ın Ankara’daki performansına şapka çıkarabilirim; ama bu yetiyor mu?

Benim için Demirtaş’ın kıymeti, sadece Ankara’daki siyasi liderlere söylediklerinden ibaret değildir. Benim için Demirtaş kıymeti, Diyarbakır’da, Kürt mahallesinde ne dediği ve NELER DEMEDİĞİ ile ölçülmeli.

Ben, demokratlığın mihenk taşını günümüzün liberal demokrasilerinin farklı seslere tahammülünde, farklı olanların yaşam hakkında arıyorum.

Rosa Lüxemburg’un “Özgürlük, farklı düşünenin özgürlüğüdür” diye formüle ettiği şey yani.

Eğer Demirtaş’ın “farklı olana” karşı tutumu Öcalan’ınki gibi ise zaten üzerinde durmaya değmez. Yok eğer ondan farklı ise onu da bilmek isteriz.

Demirtaş’ın bu konulara dair söyleyecekleri sadece onun demokrat olup olmadığını ortaya çıkarmaz, ondan da ötesi, onu bir yol ayrımına da götürür. Gerçek anlamda “lider” olmak ancak böyle bir hesaplaşmayla ortaya çıkabilir. Aksi takdirde İmralı’dakinin ve Kandildekilerin gölgesinde Ankara’da “liderlik yapmak” pek de liderlik olmaz.

Bunu bizden daha iyi Selahattin Demirtaş kendisi bilir; buna adım gibi eminim.

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

7 + sixteen =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla