Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Bağdat Saldıracak Cesareti Bulamazdı

Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi Müsteşarı Mesrur Barzani, 25 Eylül 2017’de gerçekleştirilen bağımsızlık referandumuna ilişkin, “Irak hükümeti hiçbir şekilde halkımızın anayasal haklarını yerine getirmiyordu. Bu yüzden önümüzde iki seçenek var; ya savaşa başvuracaktık ki biz bunu reddettik. Ya da barışçıl bir şekilde başka bir yol bulacaktık. Bu sebeplerle referanduma gitme kararı aldık” dedi.

Referandum konusunda “zamanlama” meselesinin bir bahane olduğunu söyleyen Mesrur Barzani, “Komşu ülkeler, Avrupa ülkeleri, Amerika ve Bağdat’la defalarca görüşmeler yapıldı. Kürdistan Bölgesi’nin resmi heyeti, söz konusu taraflarla konuştu. Şahsen yurtdışında bu konuşmaları yapanlarından biriydim” ifadelerini kullandı.

Barzani, “Amerikalı yetkililer, kendi kaderini tayin etme veya referanduma karşı olduklarını hiçbir zaman söylemediler. Sadece zamanlamadan dolayı biraz endişeli duyduklarını  ifade ediyorlardı” diye konuştu.

Mesrur Barzani, referandum ve sonrasında yaşanan gelişmeleri Rûdaw’a değerlendirdi.

Referandum halen Güney Kürdistan’daki gündemini koruyor. Referandum düşüncesi nasıl ortaya çıktı? Bu karar nasıl alındı?

Referandum her milletin doğal ve yasal hakkıdır. BM’nin tüzüğünde her milletin kendi kaderini tayın etme hakkına sahip olduğu belirtiliyor. Bir halk olarak tarih boyunca ve özellikle geçen yüzyıldan beri milletimize karşı haksızlık yapılmıştır. Demek ki bu bizim hakkımız. Ancak ne zaman bu hakkı yerine getirelim? Geçmişe gitmeye gerek yok. Ancak 2003’ten başlarsak Irak’ın yeni anayasası yazıldı. Söz konusu anayasanın federal ve demokratik bir Irak çerçevesinde bütün bileşenlerin bir arada yaşamasını bekliyorduk. Ancak tam tersi oldu. Verdiğimiz çabalara rağmen yavaş yavaş hem anayasa ihlal edildi hem de Kürdistan’da halkımızın ulusal hakları verilmedi.

Sistematik bir Irak’ta yönetimde Kürtlerin rolü azaltılmaya çalışıldı ve Kürtler devredışı bırakıldı. Daha Kürdistan Bölgesi’nin bütçesi yavaş yavaş azaltıldı ve sonunda tamamen kesildi. Peşmergenin Irak Savunma Sistemi’nin önemli bir parça olarak tanıtılması ve muhatap alınması için çalışılmadı. IŞİD’e karşı savaşta peşmergeye karşı nasıl davranıldığını ve askeri yardımların engellendiğini gördük. 140’ıncı maddenin uygulanmaması ve anayasanın 55 maddesinin ihlal edilmesi bütün bunlar gelecekte savaşa başvurmadan nasıl yaşayabileceğimizi düşünmemize neden oldu. Daha önce halkımızın ve milletimizin başına gelen şeylerin tekrarlanmasını nasıl önleyebiliriz?

Bağdat ile sorunların temelli çözülmesi için halkımıza fikrini sormaya karar verdik. Bu da referandum düşüncesini oluşturdu. Bu yeni bir olay değil. Sayın Başkan 2014’te parlamentodan referandum ve seçim için yüksek bir komisyonun kurulmasını talep etmişti. O dönemde parlamento bu talebi onayladı. Siyasi partiler de hep birlikte bu konuyu konuşarak bir sonuca vardık. Mademki anlaşamıyor ve Irak hükümeti hiçbir şekilde halkımızın anayasal haklarını yerine getirmiyor o halde  önümüzde iki seçenek var; ya Allah korusun savaşa başvuracaktık ki biz bunu reddettik. Ya da barışçıl bir şekilde başka bir yol bulacaktık. Halkımızın arzusunu Irak ve dünyaya iletebilmemiz için referandumun en demokratik yöntem olduğunu düşündük. Referandumun arkasındaki bütün mesele halkımızın ne istediği ve bugüne kadar haklarını ihlal eden söz konusu hükümetle gelecekte nasıl yaşamak istediğinden ibaretti.

Referandumun zamanlamasının uygun olmadığı söylendi. Sizce zamanı uygun muydu? Referandum gelecek zamanlarda yapılsaydı bölge ve uluslararası tepkiler farklı mı olacaktı?

Zamanlama meselesinin bir bahane olduğunu düşünüyorum çünkü geç bile kalmıştık. Bunca yıl halkımızın hakları ihlal edildi kimse gelip “Artık haklarınız ihlal edilmemeli” demedi. Hiç kimse zamanlamayı dile getirmedi. Buna rağmen biz çok çabaladık. Komşu ve Avrupa ülkeleri, Amerika ve Bağdat’la defalarda görüşmeler yapıldı. Kürdistan Bölgesi’nin resmi heyeti, söz konusu taraflarla konuştu. Şahsen yurtdışında bu konuşmaları yapanlardan biriydim. Özellikle Amerika 3 şeyi söylüyordu; kendi kaderini tayın etme veya referanduma karşı olduklarını hiçbir zaman söylemediler. Sadece zamanlamadan dolayı biraz endişeli olduklarını ifade ettiler.

Bunun için 3 gerekçeyi sıralıyorlardı: Birinci IŞİD’e karşı savaştı. Referandumun IŞİD’e karşı savaşı olumsuz etkileyebileceğini söylüyorlardı. İkincisi, Sayın Abadi’nin gelecek seçimlerde yeniden başbakan seçilmemesini söylüyorlardı. Üçüncüsü, Kürdistan Bölgesi’nden koparılan bölgelerin merkezi Irak hükümeti ile Bölge hükümeti arasında yeni sorunlara yol açabileceğini ifade ediyorlardı.

Ancak anlattıkları bu gerekçelerin ikna edici olmadığını düşünüyorduk. Çünkü bunlar referandum yapılmasına engel değildi. Referandum nedir? İradesini ortaya koymak için halkının fikrini alacağı bir ankettir. Ayrıca ertesi gün referandumun sonuçlarına göre hareket ederek karar vereceğimizi de söylemedik. Irak hükümetiyle diyalog için fırsat vardı ama en azından ulusal bir karar olarak Kürt liderliğinin eli güçlenecekti.

Bir parti, belli bir taraf veya bir şahsın tek başına milletin kaderi üzerinde konuşmaması içindi bu. Söyledikleri 3 noktaya gelince, IŞİD’e karşı savaşın kesinlikle referandum meselesiyle ilgisi olmadığını düşünüyoruz. Çünkü IŞİD, Kürdistan’a saldırdığında Kürdistan halkı savunmaya karar verdi. IŞİD’i önleyen ve örgütün yenilgiye uğratılmasında kahraman peşmergenin gayreti ve cesareti rol oynadı. Bu kendi kararımızdı, Bağdat’ın değil. Çünkü esasında IŞİD, ekonomik, siyasi ve güvenlik boşluğunun olduğu bir yerden ortaya çıkmıştı. Irak’ta siyasi sitemin çöküşünün nedeni Irak hükümetiydi ve bu Irak silahlı kuvvetlerin IŞİD’e bir sürü silah ve mühimmatı teslim ettikten sonra gelişti. Onlar IŞİD’i güçlendirdi ve IŞİD’in Kürdistan’a saldırmasına neden oldular. Ardından peşmerge savunmaya geçti ve IŞİD’i püskürttü. Demek ki referandum kararı şimdi veya gelecekte teröre karşı mücadele etme konusunda tavrımızı etkilemeyecekti. Bu yüzden söz konusu endişelerin kesinlikle yerinde olmadığını düşünüyoruz.

Peki neden Amerikalıları ikna edemediniz?

Müsade ederseniz ikinci ve üçüncü noktalardan da bahsedeyim. İkincisi Sayın Abadi’nin başbakan seçilmesiydi. Gelecek başbakanın seçilmesi konusunda ciddi bir etkimizin olduğunu düşünmüyorduk. Çünkü kazanan blok başbakanlık adayını belirlemeli. Mevcut seçim yasalarına göre Şiiler çoğunluğu oluşturuyor. Biz Kürtler olarak Sünnilerle birlikte bile başbakan adayını belirleyecek güçte değiliz. Demek ki yine de Şiiler başbakan adayını göstermeli ve seçmeli. Bu faktörlerden biri. Diğer faktör ise en çok oy alan başbakan adayını gösterecek.

Bunun dışında bir faktör daha söz konusu. Kararı verecek olan Necef’teki dini mercidir. Diğeri de gizli değil. Hakiketen İran’ın Irak’taki siyasi kararlar üzerindeki etkisi çok açık. Yani bu faktörlerin tamamının yerine gelmesi lazım ve dengeli olmalı ki başbakan seçilebilsin. Demek ki bizim referandumumuz kimin Irak’ın gelecek başbakanı olacağı konusunda etki yaratmayacaktı. Bu yüzden bu gerekçenin de zayıf olduğunu ve referanduma engel olmayacağını düşünüyorduk.

Üçüncüsü; koparılmış (tartışmalı bölgeler) bölgeler meselesiydi. Eğer peşmergenin o bölgelerde bulunması sorun teşkil ediyorsa referandumdan önce de peşmerge oradaydı. Peşmerge neden o bölgelere gitti? IŞİD’in gelmesi Irak yönetiminin çöküşüydü. Peşmerge IŞİD’in söz konusu bölgelerde etki alanını genişletmesine engel oldu. Bazı bölgelerde IŞİD’i püskürterek o toprakları kurtardı. Demek ki peşmerge o bölgeleri, halkını ve toprağını korumak için oralara gitti.

Irak’ın geleceğinde peşmergenin oralarda bulunmasını bir  emrivaki olarak onlara dayatacağımızı asla söylemedik. Biz referandum yapacağımızı söyledik. Ancak bu referandumun bölge ile federal hükümet arasındaki sınırlarını belirleyeceğini söylemedik. Bu referandum, Kürdistan halkının gelecekte Irak hükümetiyle nasıl yaşamak istediğine dair ulusal rağbetidir. Ancak tartışmalı bölgeler sorunun çözümü için biz anayasaya gidiyoruz. Söz konusu bölgelerdeki sorunu 140’ıncı maddeye göre çözmeye hazırız. Referandum konusunda endişe olarak onların dile getirdiği üçüncü noktaya da yanıtımız buydu. Bu gerekçenin de yerine olmadığını düşünüyorduk. Çünkü biz emrivakiyle söz konusu bölgelerin kaderini referandumla belirleneceğini söylemedik. Hakikaten zamanlaması uygun olmadığından dolayı referandumun yapılmaması sadece bir bahaneydi.

Bu gerekçeler bu röportajı izleyenler için mantıklıdır belki ancak neden Amerikalılar buna ikna olmadı?

Ben onların yerine düşünemem ancak şüphesiz onların kendi çıkarları söz konusu. Belki onların çıkarları sadece Kürdistan Bölgesi’nin düşünce perspektifi açısından değerlendirilmeyebilir. Onlar genel olarak Ortadoğu ve bütün dünyaya bakıyorlar. Belki başka bir programları da olmuş olabilir veya bizimle paylaşmak istemedikleri bazı noktalarda referandumun onların gelecekteki işlerini etkileyeceğini düşünmüş olabilirler. Belki de onların uzak durması için bazı sebepler olmuş olabilir veya Bağdat’ın politikası, referandumun bölgenin istikrarı alehine olduğu konusunda Amerika’yı ikna etmiş olabilir ki bu kesinlikle doğru değil.

Kürdistan’daki siyasi partiler arasında, özellikle de KDP ile KYB arasında referandum konusunda oybirliği var mıydı?

Şüphesiz ki vardı. Sadece KDP ile KYB değil. Sayın Başkan daha önce Kürdistan Bölgesi’ndeki bütün siyasi partilerle bu konuyu konuştu. Goran ile Komel biraz uzak dursa da bütün siyasi partiler bu konuda gerçekleştirilen bütün toplantılarda yer aldı ve kendileri karar verdi. Hatta 7 Haziran 2017’de Sayın Başkan başkanlığındaki Kürdistan siyasi liderliği toplantısı gerçekleştirilene kadar hiç kimse 25 Eylül’ün referandumun tarihi olarak belirleneceği bilmiyordu.

Söz konusu toplantıda bütün siyasi taraflar buna karar verdi ve herkes de bu büyük kazanımın bir parçası olmayı arzu ediyordu. Gerçekten de ulusal meselemiz açısından bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Daha sonra sonuçlar nasıl oldu veya halk nasıl bir tavır aldı bu başka bir konu. Ancak başta kesinlikle herkesin tek ses ve birlik olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda açıktan bir oybirliği vardı.

Ancak bazı siyasilerin söylemlerinde tereddüt vardı sanki?

Önce mi yoksa sonra mı?

Sonrasında ve referandum yaklaştığında da…

Bu şahıslara bağlı birşeydir. Bazıları bir şeye inanıyor ve başından beri destekliyor ve sonuçlarına da katlanır. Bazıları da uzak durup, fırsat kolluyor. Eğer başarılı olursa başkasının verdiği emek üzerinde elde edilen kazanımı sahipleniyorlar. Eğer Allah korusun başarılı olmazsa kenara çekilir ve işe karışmazlar. Bazıları da açık bir şekilde karşıydı. Bu insanların karakterine bağlı birşey.

Referandum için sunulan bir alternatif vardı. Bunun bir kazanım olduğu ancak kaybedildiği ifade ediliyor. Bu alternatif gerçekten referanduma alternatif miydi? Bağdat bu alternatifi destekliyor muydu?

Bu çok dile getirildi ancak halk tarafından bilinmesi için gerçek olan şu: Bu başta bir taslaktı. Amerikalı Büyükelçi ve Sayın Brett McGurk, bir alternatif olarak sunulmak üzere arkadaşlarla bir taslağı hazırlığı için devredeydi. Söz konusu alternatif içinde bazı değişik yapıldı. Son olarak referandumdan 2-3 gün önce bir taslağı getirdiler. Dediler ki bu taslak bir alternatif olarak ele alınmalı. Ancak baktığında söz konusu taslakta hiç garanti yer almıyordu. Bir bağlığı yoktu. Ne Birleşmiş Milletler ne Amerika ne Avrupa ne da başka ülke bu taslağı Irak hükümeti için zorunlu yapamıyordu veya bölge ile Irak’ın ilişkileri konusunda hiç kimse savunma yapamıyordu. Bu işin bir yanıydı.

İkincisi; daha önce defalarca görüşmeler yapıldı, Kürdistan Bölgesi’ne sözler verildi. Amerika ve Avrupa tarafından mektuplar yazıldı. Daha sonra ekip tamamen değişti ve o sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Hiç kimse de sahiplenmedi. Bizim dışımızda kimse de bedelini ödemedi. Taslak neyden bahsediyor? Diyor ki bir yıllığına referandumu erteleyin daha sonra “bu süre uzatılabilir”. Irak anayasa çerçevesinde Sayın Abadi ile görüşmelere katılmanız lazım. Eğer Irak hükümeti adım atmazsa “o zaman referandumu gerçekleştime hakkına sahip olduğunu anlayacağız”. “Kazanımlarınızı tanıyoruz” denmiyor. Hatta referandum kazanımından bile bahsedilmiyor. Diyorlar ki “daha sonra belki referandumu yapma hakkınız olabilir”. Halbuki referandum doğal bir hakktır. BM’nin tüzüğünde de bu yer alıyor. Yani hiç kimsenin bize “referandum hakkınız var” demesine gerek yok.

Hiçbir bağlılıktan bahsetmiyor. Diyorlar ki eğer Irak hükümeti iyi bir niyetle adım atmazsa o zaman siz bir yıl sonra referandumu yapma hakkına sahipsiniz veya uzarsa federalizm mi, konfederalizm mi, bağımsızlık mı bu konuda herhangi bir bağlılık yer almıyor. Burada şunu belirmeliyim; diyorlar ki, “Irak hükümetinin iyi niyeti çerçevesinde bir bütün Irak çerçevesinde diyalog yapılmalı”. Diyelim ki referandum yapılmadı ve görüşmeler yapıldı. Sayın Abadi’nin birkaç ay sonra seçimleri var. Yani Irak hükümetinin birkaç ay sonra seçimleri var. Tabi yapılırsa. Eğer seçilmezse (Haydar Abadi) bu bağlılık seçilmeyen bir başbakanla yapılmıştır. Burada bir bağlılık yok, “nazik bir anlaşma var”. Demek ki Kürdistan bir kez daha hakkını kaçırdı.

Bir alternatif olarak gelip başka bir konuda söz alacak hiç kimse de yok çünkü bağlılığı yok. Diyelim ki yeniden başbakan oldu. Gelip şunu diyecekti: “Başbakan olarak söz konusu anlaşmanın maddelerinin uygulanması için elimden geleni yapacağım. Ancak Başbakan olarak benim yetkilerimi aşıyor. Çünkü siz sınırların değiştirilmesinden ve Irak’ta yönetim şekli hakkından bahsediyorsunuz. Bağımsızlık veya konfederalimzden bahsediyorsunuz. Bu konuda parlamento karar vermeli. Parlamento kabul ederse tamam, aksi halde ben iyi niyetimi gösterdim. Ama bir sonuç elde edilmedi. Çünkü parlamento kabul etmedi”.

Parlamentonun ortaklık prensibinin kalmadığı da herkes tarafından biliniyor. Her zaman parlamentoda azınlık olarak bırakıldık. Genellikle alınan kararlar Kürdistan halkının lehine değildi. Parlamento da onaylamayacaktı. Sayın Abadi, iyi niyetini gösterdiğini söyleyecekti. Amerika’da “Abadi’nin iyi niyetini gösterdiğini ancak parlamentonun kabul etmediğini, bunun demokratik bir süreç olduğunu ve ellerinden bir şey gelmediğini” söyleyecekti veya anayasanın yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyleyeceklerdi.

Anayasaya göre 3 ilin veto etmesi halinde anayasa maddelerinde değişiklik yapılamıyor. O zaman anayasada değişiklik olmayacaktı. Biliyoruz ki Irak’ın bazı illeri buna karşı çıkarak veto edecekti. Sayın Başbakan yeniden iyi niyetini göstermiş olsa da ne parlamentoda ne de anayasa değişikliğinde Kürtlere böyle bir hak verilirdi. O zaman buna bir alternatif olarak bakamayız. Birileri, konumunu güçlendirmek için gerekçe olarak bunu kullanmak istiyor ve bütün olanları referanduma bağlıyorlar. Böyle bir şey asılsızdır. Ama kesinlikle ne bir bağlılık vardı ne de imzalamışlardı. Ne de bir mektuptu bu, sadece taslaktı. Söz konusu konuların anlatıldığı bir taslaktı. Bunlardan dolayı o dönemde yazılanlar yerine bir veya iki yıl ertelenmesi halinde referandum sonucunu desteklemelerini talep ettik. Bunun yapmadılar. Hiçbir bağlılık gösteremeyen birinden gelen mektup, alternatif alınamaz.

Referandumun üzerinden neredeyse 100 gün geçti. Hangisi doğru karardı; referandum mu yoksa söz konusu mektubun uygulanması mı?

Şüphesiz referandumun gerçekleştirilmesi çünkü öncelikle biz suç işlemedik. Milletimiz iradesini ortaya koymuş, ne istediğini talep etmiş, ama uygulamamış. Eğer ki Kürtler, Irak ve bazı ülkelerin çıkarlarının aleyhine karar alsaydı, hiç kimseyle görüşmeden tek taraflı olarak bağımsızlığa karar vereceklerini söyleselerdi o zaman Kürtlere sitem edebilirlerdi. Ama hiçbir şey yapmadık ki sadece sesimizi duyurduk. Sadece neyi istediğimizi dile getirdik. Bu isteğimiz Irak hükümeti ile sorunların çözümü içindi. Demek ki Irak bunu yapmak istemedi. Ne şimdi ne de gelecekte referandumdan daha iyi bir alternatifin olacağını düşünmüyorum.

Süleymaniye’nin Dukan ilçesinde 16 Ekim 2017’de  gerçekleştirilen toplantıyı konuşmak istiyorum. Görüşmelerin detayları neydi? Neden toplantıdan sonra Kerkük’te bu durum yaşandı?

Referandumdan sonra biz arzu ettiğimizi gösterdik ve dile getirdik. Referandumdan önce de daha sonra Bağdat ile diyalog yapmak için bu işi yapmak istediğimizi dile getirdik. Bağdat esasında bölge ile görüşmek istemedi. Temelde bunu yapmak istemedi. Yoksa referandum neydi? Bağdat’a gittiğimde Sayın Abadi ile konuştum. Abadi, “Siz neden referandum yerine halk oylaması yapmıyorsunuz? Referandum adı altında olmasın. Referandumu yapın ancak yasal bir güç söz konusu olmasın” dedi. Bu konuya o derece karşı olduklarını bilmiyordum. Ama esasında 2-3 şey vardı. Onlar, bizim bu konuları görüşmemizi istemiyorlar; bırakın kendi kazanımlarımızı koruyarak ileriye doğru adım atmayı, mevcut kazanımlarımızı bile kabullenmiyorlardı.

Musul savaşı için Irak hükümeti ile Musul’daki dini ve etnik gruplar ve aramızda Amerika gözetiminde bir anlaşma için çok çabaladık. IŞİD sonrası dönemde sorunların çözülmesi için askeri planın, yani siyasi bir anlaşmanın yapılmasını istedik. Hiçbiri bu konuda bir adım atmadı. Askeri operasyonun gerçekleşmesine ısrar ettiler ama siyasi anlaşmaya yanaşmadılar. Zaten bu başlı başına Irak’ın bölgenin geleceğine karşı çıkışıyla ilgili çekilen kırmızı bir bayrak niteliğindeydi.

Bir diğeri de Havice’nin kurtarılma operasyonun geciktirilmesiydi. Tikrit’ten sonra Havice operasyonu başarılı bir şekilde yapılabilirdi. Neden ertelediler? O zaman bütün dostlar için endişelerimizi dile getirdik. Havice operasyonu sona bırakıldı ve operasyon gerekçesiyle IŞİD’e karşı savaşa katılan bütün Iraklı güçler bölgeye getirildi. Buna karşı endişemizi dile getirdik. Gözleri Kerkük ve tartışmalı bölgelerdeydi ki öyle de oldu.

Esasında referandum olsa da olmazsa da Irak, Kürtlerin durumunu kabul etmemeye niyetliydi. Maalesef, kendi irademizi barışçıl ve demokratik bir şekilde ortaya koymak için elimizden geleni yaptık. Irak, kendi iradesini ortaya koymak ve o bölgeleri Kürtlerden geri almak için silah ve askeri güce başvurdu.

Referandum planı ortaya çıkardı. Hatta belki daha erken harekete geçmesi için Irak hükümetini sıkıştırmış da olabilir. Bu esasa göre hareket ettiler. Referandumu gerekçe yaptılar. Ardından Havice gerekçesiyle bölgenin tamamına güçler yerleştirilmişti. Daha önce de IŞİD’e karşı savaş gerekçesiyle Heşdi Şabi bazı Kürdistani bölgelerde konuşlandırılmıştı. Bütün bunlar kurulmuş bomba gibi birgün Kürdistan Bölgesi’nde patlatılmak üzere hazır bekliyordu. Bu tehlike söz konusuydu.

Savaşa bulaşmamak için elimizden geleni yaptık. Irak hükümeti ve diğer ülkelerle görüşerek işin peşmerge ile Irak hükümeti arasında savaş boyutuna ulaşmaması için çabaladık. Ancak 15 Ekim’de Dukan’da KDP ile KYB’nin başkanlık konseyi toplantı yaptı. Orada bunlar konuşuldu. Ben isimleri zikir etmeyeceğim ancak o arkadaşlardan bazıları (KYB) Erbil ve diğer bölgeler konusunda koalisyon, Irak hükümeti ve Kürt güçleri arasında K-1 Askeri Üs’te bir koordine heyeti olarak bir merkezin oluşturulmasını Irak, Amerika ve İngiltere ile konuştuklarını dile getirdi.

Eğer bu konuda anlaşırlarsa eskiden Mam Celal’e bağlı ve Bağdat’ta olan cumhurbaşkanlığı koruma tugayı Kerkük’teki bazı yerlerde konuşlandırılacaktı. Kesinlkle Kerkük’ün askeri olarak Irak hükümetine teslim edilmesinden bahsedilmedi. “Neden böyle bir anlaşma yaptınız? Yoksa bu bir öneri mi?” diye sorduk. Dediler ki hayır bu bir öneridir. Irak Cumhurbaşkanı Faud Masum orada hazırdı. Diğer arkadaşlar ve Bafıl de oradaydı ki partide hiçbir yetkisi yoktu. Ama bazı yakınları ve akrabalarıyla söz konusu taraflarla konuşmuş. Biz Kerkük’ün belli bir siyasi partinin mülkiyeti olmadığına inanıyoruz. Ne KYB ne KDP ne de başka siyasi bir partinin mülkiyetidir. Hep birlikte karar vermemizin gerektiğine inanıyoruz. Diğer taraflarla da konuşulmasını önerdik.

Toplantı sonrası 5 maddelik bir bildiri yayımlandı ki bu KYB ile KDP’nin 15 Ekim toplantısının anlaşmasıydı. Ancak o arkadaşlar aynı gece gidip Reşad’de Heşdi Şabi, Irak hükümeti ve bazı İranlı yetkililerle toplandı. Kerkük’ün, kente ilerlediklerinde söz konusu güçlere nasıl teslim edileceği daha önce planlanmıştı. Maalesef ön cephede bulunan ve KDP’ye sempati duyan KYB’li peşmergeler sırtından vuruldu.

Irak hükümeti ve Heşdi Şabi’yi Kerkük’e aldılar. Hakikaten insan buna göz yumamıyor. Kürt tarihinde yapılan en büyük ihanet, Kürdistan toprağının bu şekilde satılmasıydı, Kerkük’ün teslim edilmesiydi. Iraklı güçleri getirdiler ki herkesten önce savunma yapan ve KYB’li olan kahraman peşmergeleri arkadan vurup, kurban ettiler. Bu bütün cepheleri etkiledi. Talimatla peşmergelerin geri çektirilmesi sonucu cepheler olduğu gibi kalmadı. Her cephe de diğer cepheyi etkiliyor. Ancak maalesef peşmerge çok kötü bir duruma düştü ve Irak hükümetinin saldırıları karşısında gerekli savunmayı yapamadı. Gerçekten şaşkınlık sebebi olan belki birçok şeyi hesaba kattık ancak…

Nasıl oldu da bu hareketlenmeyi farketmediniz?

Farkedilmişti ve görüşmelerin de olduğunu biliyorduk. KYB’nin içindeki o bir kişi ile Irak hükümeti arasında görüşmeler vardı. Ancak Kürdistan Peşmerge Güçleri’nin özellikle KYB’ye bağlı söz konusu güçlerin onları dinleyeceğini düşünmüyorduk. Onların direnerek savaşacağını ve saldırıları önleyeceğini düşünüyorduk. Bazı kahraman KYB’li üst düzey yetkili de cephede kalarak savaştı ve şehit de verdi. Ben bundan bahsetmiyorum. Bazen farklı yorumlanıyor olaylar. KYB’den bahsederken savunma yapan ve içlerinde ulusal ve devrimcilik hissiyatının güçlü olduğu devrimci KYB’lilerden bahsetmiyoruz.

Belli kişilerin dar kişisel çıkarları uğruna yaptığı ihanetin yanında yer almayan kahraman KYB’lilerden bahsetmiyoruz. Partileri için bile yapmadı, kendileri için yaptılar. Maddi kazanım için Kerkük petrolünü satmak ve çalmak için yaptılar ki artık sağa sola çırpsınlar. Bu durumun bölgenin tamamını etkilemesine neden oldular. Eğer Irak hükümeti bunlarla söz konusu anlaşmayı yapmasaydı, peşmergeye saldıracak cesareti olmazdı. Irak hükümeti’nin yüksek isme sahip peşmergeye saldırmayı cesaret etmediğini ve istemediğini hem dostlarımızdan duyduk hem zaten biliyorduk.

Ancak Kürtler içinde kendi arkadaşlarına ihanet edebilecek, kardeşini vurabilecek ve kendi toprağını satabilecek kadar kalitesiz kişilerin olduğunu öğrenince askeri olarak harekete geçmeye başladılar. Irak hükümeti, peşmergeyi arkadan vurmak için bir boşluğun oluşacağını bildiği için askeri olarak harekete geçti ve cesaret aldı.

Irak ordusu ve Heşdi Şabi’nin saldırıları Pırde, Kareçuh Dağı, Mahmur, Zumar, Tılskof da püskürtüldü. Neden Kerkük’te bu savaş yapılmadı?

Dediğim gibi Kerkük’te bunu bekliyorduk. Savaş cephesinde her biri diğerine bağlı. Bir cephede yenilgi yaşandığında veya özellikle ihanet edildiğinde ki ihanet yenilgi değil. İhanet kendi kardeşinin sırtından vurmaktır. Sen arkadan düşmanı getirirsen peşmerge kendini nasıl korusun? Peşmerge ihanet yapıldığında planı hissetti. Yoksa kimse buna inanmıyordu. Ben halen inanmıyorum. O zaman da Kürtler içinde böyle bir ihanet yapabilecek kadar kalitesiz kişilerin olduğunu inanmıyorduk. Bu bir. İkincisi, koalisyon güçlerinin özellikle Amerika’nın Irak hükümetine verdiği silahların Heşdi Şabi’nin eline geçerek peşmergeye saldırması beklenemiyorduk.

Birkaç gün öncesine kadar kahraman ve müttefik olarak dile getirilen peşmergenin Amerikan silah ve tanklarıyla şehit edilmesi, böyle bir şey tahmin edilmiyordu. Kimse dünyanın bu duruma sessiz kalacağını düşünmüyordu.  Beklenmedik olan bir diğer şey ise, Kürdistan halkının bu büyük ihanete sessiz kalmasıydı. Biri ihanet etti, etti. Bu onun kalitesizliğinden kaynaklanıyor…

Halktan ne bekliyordunuz?

Halk onları yargılayarak, milletine ve vatanına ihanet edenlerin geleceğiyle ilgili karar vermeli.

Başkanlık meselesi 16 Ekim’den sonra gündeme getirildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Başkanlık meselesinin geçmişi var. 2013 yılına baktığımızda o zaman başkanlık süresi dolmak üzereydi. O zaman Paris’te Sayın Başkan’ın yanındaydım. Sayın İmad Ahmed ile Fuad Masum bey de oradaydı. O zaman Fransa Cumhurbaşkanı ile randevumuz vardı. KYB ile KDP heyetinin bu konuyu görüşeceği telefonda konuşuldu. Burada açıkça anlatmak istediğim bir gerçek var; O dönemde Süleymaniye’de KYB ile Goran arasında sert bir rekabet vardı. KYB’nin seçimlerde kazanmama endişesi vardı ve seçimlerin ertelenmesi için çabalıyordu. Ancak seçimler KYB’nin önerisi üzerinde ertelendi denilsin istemiyordu.

KDP ile bir anlaşma yapmak istediler ve anlaşma kapsamında Başkanlık süresinin de iki yıllığına uzatılmasını istediler. Şimdi maalesef KDP veya Sayın Başkan’a minnette bulunuyorlar. Allah da biliyor ki mesele bundan ibarettir. Kendileri seçimlerin ertelenmesini istiyordu. Bunu minnet olarak dile getirmesinler çünkü Sayın Başkan esasında başkanlık süresinin uzatılmasını istemiyordu. O zaman kendisi de şöyle demişti; “Ne sürenin uzatılmasını istiyorum ne de seçim yasası yeniden düzenlensin. Seçim yapılsın. Halkın güvenini kim kazanırsa başkanlık koltuğuna da ootursun”.

KDP ile KYB anlaşması yapıldığında başkanlık süresinin uzatılması ve seçimlerin ertelenmesi yasa tasarısı parlamentodan Sayın Başkan’a gönderildiğinde o imzalamadan parlamentoya geri göndermişti. Yasalara göre parlamentonun itirazı olmaması halinde parlamentoya geri giden tasarılar yasalaşmış olur. Böylece iki yıl daha süre uzatıldı. Sonrası IŞİD savaşı dönemiydi. Silahlı Kuvvetler Başkomutanı olarak Sayın Başkan savaş cephesindeydi. Peşmergeyi yeniden organize ediyordu. IŞİD terör örgüne karşı cepheyi komutan ediyordu.

Ardından Şura Meclisi, başkanlığın bir sonraki seçimlere kadar devam etmesine karar verdi. Başkası yoktu. Ne seçim yapılıyordu ne de o makamı alacak biri vardı. O makam da boş bırakılamazdı. Kürdistan Bölgesi’nin teröristlerin vahşice saldırısı karşısında kalıp kalmaması söz konusuydu. Bu bir meydan okumaydı. Sayın Başkan o zaman bir peşmerge gibi davrandı. Peşmerge Güçleri ile birlikte savaşın ön cephesinde, toprak ve ülkeyi savunuyordu. Biz defalarca ön cephede kendilerine eşlik ettik. Kendi görevini yerine getirmişti.

Sayın Başkan’ın ne o koltuğa ne de o makama ihtiyacı vardı. Ancak koltuğa özlem duyanlar her zaman onu bahane olarak gösteriyordu. Çünkü koltuğu amaçlıyordu. Sayın Başkan’ın tarihi, verdiği mücadele ve çabaları, geçmişi ve kazanımları onu  ulusal bir sembol haline getirdi. Yoksa bir başkan 4 yıl, 8 yıl veya bilemedin 12 yıl bir koltukta oturur görevi bittiğinde onun da devri (rolü) biter. Sayın Başkan’ın rolü ne onunla biter ne de onunla başladı. Tarihin inşa ettiği bir başkandır  o. Onun bize değil, bizim ona ihtiyacımız var. Sayın başkan, “Kesinlikle başkanlık süresinin uzatılmasını veya yasanın yeniden düzenlenmesini kabul etmiyorum” dedi ancak tesadüfen referandum sonucu ve başkanlık süresinin dolması aynı tarihlere denk geldi. Ama Sayın Başkan bunu kabul etmedi çünkü halkına, barışçıl bir şekilde makamını bırakacağı sözünü vermişti. Bir sonraki seçimlere kadar. Artık gelecek parlamento sistemi yönetim şeklini nasıl belirleyecek hepimiz ona bağlı olacağız.

Referandum halkın yurtseverlik ve iradesini zirveye taşıdı. Kürdistan halkı bağımsızlığa giden bir meselede birleşti. Şimdi ki bölgesel ve uluslararası şartlar Kürlerin birlikte olmasını gerektiriyor.

Kürtlerin uğruna mücadele verdiği bu stratejik hakkından vazgeçmemesi için nasıl bir planınız var?

Milletimizin oy birliği, tek saf olması ve tek tavır alması başarımızın garantisi olduğuna inanıyoruz. Daha önce de defalarda söyledim gibi; bağımsız olmamız için birbirimize bağlı olmalıyız, başkasına değil. Sağa sola boyun eğmemeliyiz. Kendi dar çıkarlarımız için bu şehri ve ülkeyi satmamalıyız. Bunlar birliğimizi bozdu. Yoksa birlik vardı. Siyasette birlik vardı, peşmerge ve ülkenin savunması için yapılan silahlı mücadelesinde birlik vardı. Bunca yıl peşmerge hep birlikte IŞİD’e karşı savaştı. Siyasi görüşü her neyse ama aynı cephede birlikte şehit oldular. Bu birliktelik 16 Ekim’de yok edildi. Ama yine de engel olmamalı.

Halk uyanık olmalı ki Kürdistan halkının büyük bir bölümünün bu dönemi atlatacak anlayış ve bilgiye sahip olduğunu düşünüyorum. Halk, siyasi partilerin tek ses olmasını desteklemeli. Siyasi liderlerin de tek ses olarak daha fazla kazanım elde edebileceğini ve var olan kazanımı koruyabileceğini ümit ediyorum.

Kerkük, Tuzhurmatu ve diğer bölgelerde “Araplaştırma” dalgası yeniden başladı. Kürdistan’daki siyasi partilerin bu konuda ortak tavır sergilememesi bu durumu etkiler mi?

Maalesef kopartılmış veya tartışmalı bölgeler şimdi işgal altında. Çünkü ne Irak hükümeti 140’ıncı maddeyi uyguladı ne de bizim ortak bir parça olarak yönetmemize izin verdi. Onlar askeri bir şekilde gelip o bölgelerin tamamını almak istedi. Savaşıldı, halk öldürüldü. Onlar gelip halka saldırarak tecavüz ettiler. Evleri kundakladılar bir milleti yerinden ettiler. Bunun suçu Bağdat yönetimi ve 16 Ekim ihanet ekinin üstünde olacaktır. Biz anayasa temelinde Irak hükümeti ile bölge arasındaki sorunların çözümüne hazırız. Ama tehlikelidir. O bölgeler işgale uğramıştır ve Araplaştırma süreci devam ediyor.

Kerkük’te yeni valinin belirlenmesi taraflar arasında sorunlara yol açtı. Hatta KYB ile KDP arasında bile…Bunu nasıl çözecekler?

E abicim bir şehir işgal edilmişse, sen kendin zararlı çıktığını nasıl itiraf edersin? Kerkük bizim gözümüzde işgal edilmiş bir şehir. Irak’ın dayatmak istediği gerçeği kabul etmiyoruz. Kürtler orada göçe maruz bırakıldı. Her gün Kürtlere ait evler tahrip ediliyor. Her gün Kürt halkına tecavüz ediyorlar. Şimdi gelip sanki hiçbir şey olmamış gibi davranarak bir vali belirlesinler…Biz bunu kabul etmiyoruz. Halkımızın aleyhine dayatılmış hiçbir şeyi kabul etmiyoruz. Kerkük’te seçilmiş bir vali var. Onun itibarı olmasın da silah ve tank zoruyla getirilen bir valinin nasıl itibari olsun?

Bu yılda bazı gelişmeler bekleniyor…Erbil ile Bağdat görüşmeleri, Kürdistan ve Irak seçimleri gibi…Irak’ta Kürtlerin geleceğine nasıl bakıyorsunuz?

Geçmişe baktığınızda Irak hükümeti çok uzmanca krizler yaratmıştır. Daha sonra gelip bölgenin işlerine karışarak krizleri gerekçe gösteriyor. Ekonomik ve güvenlik krizlerinin yanı sıra, oluşturulan bütün sorunlar, Kürdistan Bölgesi’ne düzenlenen saldırıdan sonra Kürdistan Bölgesi’nin içinde oluşturulan kaos krizlerin derinleştirilmesi Irak hükümetinin planları kapsamındaydı. Bakın ne yaptılar. Kürdistan Bölgesi’nde yeni yetme bazı siyasileri kullanarak, krizlerden ötürü Kürdistan Bölgesi Hükümeti ve halkını suçladılar.

Irak hükümeti bu şekilde sorunları çözemez. Önce ki rejimler, saldırılarla yok ederek ve halkları vermeyerek bu ülkeyi barış için ve istikrarlı bir şekilde yönetemedi. Kürtler önümüzde seçimlerde tek ses olursa bütün taraflar tek tavır sergilerse Irak hükümetinin genelinde etkili olabileceğini düşünüyorum.

Irak’ta 12 Mayıs’taki seçimlerde Kürdistani partilerin tek listeyle katılmasından yanı mısınız?

Şahsen bütün taraflar birlikte olsun istiyorum. Bir veya iki taraf demiyorum. Bunu da yine siyasi malzeme olarak kullanmasınlar. Bütün Kürtler tek tavır sergilerse Bağdat karşısında, Kürtlerin sesinin çok daha güçlü olacağını düşünüyorum.

Kürdistan’daki seçimlerin Nisan’da yapılması mümkün mü?

Neden olmasın. Aslında gerekli çünkü biz Kürdistan Bölgesi’nin demokratik kurumların inşasında öncü olduğunu göstermek istiyoruz. Seçim meselesi, demokrasinin temelidir. Biz neden yapamayalım? Eğer belli bir taraf herhangi bir gerekçeyle seçimin yapılmasını istemiyorsa o başka. Ama bir hak olarak hem de gereklilik açısından Kürtler demokrasi değerlerine ve seçime bağlılığını göstermeli. Bu geçici hükümet önerileri gibi birçok sorunu da çözüyor. Herkes kendi konumu ve ölçüsünü de öğrenecek. Halkın güvenini alan bir hükümet, belli tarafların anlaşması sonucu kurulan hükümetten çok daha güçlü olur.

16 Ekim’den sonra uluslararası toplum, Kürdistan Bölgesi’nin statüsünü koruma konusunda herhangi bir güvence verdi mi?

Şimdi görüştüğümüz bütün taraflar Irak çerçevesinde güçlü bir Kürdistan Bölgesi Hükümeti’ni istediklerini dile getiriyorlar. Eğer Irak hükümeti anayasayı uygulasaydı halkımızın haklarını ihlal etmeseydi referanduma bile gitmezdik. Kürt milletinin haklarının korunacağı ve gelecekte Bağdat’taki hükümetlerin ve komşu ülkelerin saldırısına uğramayacağımız konusunda uluslararası toplumun garantisine ihtiyacımız var. Bu ülkelerin hepsi Kürdistan Bölgesi’nin başarılı bir deneyim olduğunu, devam etmesi gerektiğini ve desteklediklerini ifade ediyor. Artık gerisi bize bağlı. Her şeyden önce millet olarak tek ses ve birlikte olmalıyız. Halkımızın yüksek çıkarlarını düşünmeliyiz. Önümüzde parlak bir gelecek olduğunu düşünüyorum.

İçeride siyasi anlayışın sağlanması için nasıl bir adım atacaksınız?

Çabalar çok. Siyasi partiler arasında siyasi görüşmeler var. Bence tek taraf olarak hiç kimsenin başarılı olamayacağı idrak edilmiştir. Hep birlikte kalmalıyız. Ülke ve halkın çıkarına inanların kendi dar çıkarlarını bu uğurda kurban verebileceğini umuyorum.

Siyasi kriz ile ilgili öngörünüz nedir?

Bence bun geçecektir. Bunun geçici olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz siyasi ve ekonomik kriz birbirine bağlıdır. Ancak siyasi olarak iyi bir şekilde idare edilirse, ekonomi de yeniden canlanabilir. Bu başlı başına Kürdisan Bölgesi’nde siyasi durumun başarısını destekleyecektir.

http://www.rudaw.net/turkish/interview/10012018

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

14 − twelve =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla