Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

BAYDEMİR: “OYUM OLSAYDI EVET DERDİM”

 

“EĞER OYUM OLSAYDI REFERANDUMDA EVET KULLANIRDIM”

HDP Sözcüsü ve Urfa Milletvekili Osman Baydemir, Irak Kürdistan’ında yayın yapan WAAR TV’ye konuk oldu.  WAAR TV’de “Bi Eyyûp Demîr Re Rasterast” (Eyyüp Demir İle Doğrudan) programında Demir’in sorularını yanıtlayan Baydemir, Kürdistan’da yapılacak olan Bağımsızlık Referandumunun Kürdistan’ın dört parçası üzerinde olumlu etkisinin olacağını belirterek “Eğer benim oyum olsaydı vallahi de billahi de gider oyumu evet olarak kullanırdım” dedi. 

EYYÜP DEMİR /RASTERAST/WAAR TV

EYYÜP DEMÎR (E.D): Irak Kürdistan Bölgesi’nde “Bağımsızlık Referandumu” kararı alındı, siz bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz.

OSMAN BAYDEMÎR (O.B): Umarım bu Bağımsızlık Referandumu kazasız ve belasız gerçekleşsin. Referandumun sonucu ne olursa olsun bütün hükümetlerin ve dünya devletlerinin bu sonuca saygı duyması gerekir. Bilindiği gibi bütün Ortadoğu’da en temel sorunların başında Kürt meselesi geliyor. Ortadoğu’nun huzura kavuşmasının en önemli yanı Kürt sorununun çözülmesine bağlıdır. Eğer Güney Kürdistan bağımsızlığına ulaşırsa tüm Ortadoğu’ya huzur gelir. Bu gün Arap halkının hakkı, Türk halkının hakkı, Fars halkının hakkı ya da Fransız halkının hakkı dünyada ne ise Kürt halkının hakkı da odur. Biz şartsız ve koşulsuz olarak kendi kardeşlerimizin bu doğal hakkı olan bağımsızlığın sonuna kadar arkasındayız. Güney Kürdistan ne isterse istesin biz sonuna kadar onların taleplerini destekliyoruz. Onlar ne isterlerse istesinler bizim başımızın üstünde yeri vardır. Tabi bu konuda bizim de bazı taleplerimiz vardır o da diliyoruz ki referandum öncesinde tüm Kürt siyasi partileri bir araya gelip birlik oluştursunlar. Eğer bir araya gelip de birlik oluştururlarsa ne Bağdat Hükümeti, ne Tahran Hükümeti, ne Şam Hükümeti ne de Ankara Hükümeti ellerini Kürtlerin ittifakına sokamazlar.

E.D: Eğer bahsettiğiniz birliktelik olmasa sizce Kürtler arasında ne olur?

O.B: Eğer Kürtler ittifak kurmasalar, Kürt siyasi partileri bir araya gelip uzlaşmasalar, güç oluşturamazlar. O zaman da Kürtlerin birlik olmasını istemeyen, Kürtlerin varlık göstermesini istemeyen hükümetler ve devletler kendi çıkarlarını bu birlik olmayan ortamda ararlar. Hiç şüphesiz tüm bu ülkelerin çıkarı da Kürtlerin çökertilmesi üzerinedir. Bakın şimdi Beşar Esat’a bakıyoruz, kümese tıkılmış Şamda başını dışarı çıkaramıyor, her tarafı sarılı durumda, fakat Kürtler kendi hak ve hukukunu talep edince buna karşı çıkıyor. Başını daha dışarı çıkarmayan bu kişi Kürtler söz konusu olunca karşı duruyor. Bu konuda Ankara’nın da, Bağdat’ın da, Tahran’ın da bakışı aslında bundan farklı değildir. 

E.D: Kürtlerin birlik olmasının önündeki esas sorun nedir, neden birlik olamıyorlar?

O.B: Kürtler arasındaki en temel sorun siyasal partiler arasındaki anlaşmazlıktır. Bu anlaşmazlık çözülmek zorundadır, bunun başka bir yolu yoktur. Eğer bu anlaşmazlıklar çözülmese biz Kürtler geleceğimiz var diyemeyiz. Kürt örgütleri aslında birbirini farklılıklarıyla kabul ederek ulusal birlikte örtüşmek zorundadır. Birbirlerine karşı sert ve ayrıştırıcı dil kullanmamaları gerekir. Birbirlerine karşı muhalefet yapabilirler; bu çok güzel bir şeydir, ancak bu Kürtlerin ulusal politikada birleşmeleri önünde engel olmamalı. Kürt örgütleri arasında bu güne dek yapılan düşmanca çıkışları hiçbir fayda getirmedi bundan sonra hiç getirmez. Bu konuda Kürt medyasına da çok önemli bir görev düşmektedir, o da Kürtleri ayrıştıran bir medya olmamalı, aksine Kürtleri birleştiren bir dil, üslup ve yayın çizgisi tutturmalıdırlar. Kürt medyası her şeyden önce Kürtler arası ittifakı teşvik eden bir zemin üzerinde hareket ederse ve Kürt örgütleri anasındaki anlaşmazlıkları derinleştiren değil, uzlaştın bir yayın yaparlarsa o zaman Kürtler ittifak kurmaya yönelirler. Dört parçalı Kürdistan’da Kürt örgütleri arasında başat olan örgütler vardır, aslında bu başat örgütler bir araya gelerek kendi aralarında anlaşmak zorundadırlar. Bunun içinde Kürt Ulusal Kongresi’nin zeminini yaratmak gerekir. Eğer böyle bir adım atılır ise Kürtler arasında yaşanan gerilimler de son bulur.

E.D: Sayın Mesut Barzanî ve Kürt siyasal oluşumları Bağımsızlık Referandumu kararını deklere edince bazı devletler tepki gösterdi ve bu tarihte referandumun yapılamayacağını söylediler. Siz bu yaklaşımları nasıl görüyorsunuz?

O.B: Kendi kaderini belirlemek isteyen Kürtlerin bu doğal hakkına her devletin saygı duyması gerekir. Karşı durma yerine tam tersine desteklenmelidir. Biz Güney Kürdistan’ın bu kararının sonuna kadar arkasındayız. Biz haklı olarak kendi kardeşimizin destekçisiyiz. Bağımsızlık Referandumu kararı alınınca biz açık bir şekilde şartsız ve koşulsuz olarak desteklediğimizi açıkladık. Eğer referandum 25 Eylül’de yapılacaksa destekliyoruz, yok bunu ileri veya geri bir tarihe alacaklarsa yine bu kararlarını destekliyoruz. Örneğin dokuzuncu ay değil de onuncu ay derlerse yine bu kararları başımız gözümüz üstüne destekleriz. Neden böyle diyorum, çünkü onlar kendi öznel durumlarını bizlerde çok daha iyi biliyorlar. Biz Kuzey Kürdistanlılar olarak nasıl ki kardeşlerimizi destekliyorsak istiyoruz ki onlar da bizleri desteklesinler.

E.D: Güney Kürdistan’dan nasıl bir destek talebiniz var?

O.B: Kürt ve Kürdistan için bir ittifak talebimiz var. Bunun olması içinde Ulusal Kongre’ye ihtiyaç var. Bunu neden bu kadar önemsiyoruz, çünkü Ulusal Kongre Kürtleri ortak zeminde buluşturacak ve Kürt ittifakını sağlayacaktır. Genel bir ittifak ya da Ulusal Kongre olmadığı için Kürdistan’ın dört parçasını aynı masada buluşturamadığımız için bir masa etrafında konuşamıyoruz. Genelde basın üzerinde birbirimizle konuşuyoruz, üstelik konuştuğumuz basın da Kürtlerin buluşmasını ve ittifakını istemeyen basındır. Durum böyle olunca da Kürtler arasındaki sorun daha da büyüyerek çözümsüz kalıyor.

E.D: Güney Kürdistan’da referanduma gidiliyor, oyun olsaydı kullanır mıydın?

O.B: Nasıl kullanmazdım, tabi ki kullanırdım. Eğer benim oyum olsaydı vallahi de billahi de hiç şüphesiz gider oyumu evet olarak kullanırdım.

E.D: Eğer Bağımsızlık Referandumunda evet çıkarsa, ki yüzde 90’ın üzerinde evet olacağı belirtiliyor, sizce bu durum Kürdistan’ın diğer parçalarında nasıl bir tesir bırakır?

O.B: Benim kanaatim o dur ki tüm Kürdistan parçaları üzerinde son derece olumlu bir etki bırakır. Tabi bu tablodan memnun olmayan devletler olur, böyle bir sonuç çıkarsa bu devletlerinde mecburi olarak değişmesini sağlar.  Örneğin bu devletler pozitif bir sonucun olmasını hiç hoş karşılamazlar, çünkü Kürtlerin kendi hakkına kavuşmasını istemezler, kendi çıkarlarına ters görüyorlar. Eğer iyi bir sonuç çıkarsa buna olumsuz bakan devletlerin yargısını da kırar. Referandumdan çıkan olumlu bir sonuç ikinci bir sonuç doğurur ki, o da Kürtlerin Ortadoğu’daki haklarının kabulünü getirir. Üçüncü ve belki de en önemlisi Kürtlerin parçalı duruşundan medet umanlara karşı ciddi bir darbe olur. Birçok ülke Kürtlerin birbirine düşmanlığını hep savunmuştur. Referandumda çıkacak pozitif bir sonuç, bu ülkelerin Kürtler arası düşmanlığın bittiğini gözleriyle görmelerini sağlayacaktır. Eğer Ulusal Kongre’de kurulur ise bu ülkelerin tüm umutları kırılır ve Kürtlere karşı daha saygılı davranmak zorunda kalırlar. Bu gün Kürt sorunu olan ülkeler veya bu sorunu öteleyen hükümetler mecbur kalır ve Kürt sorununu çözümünü zorunlu görür. Böyle bir durumda da Ortadoğu devletler Kürtleri kabul etmek zorunda kalır.

E.D: Dolmabahçe Görüşmesi ilk kez devlet ile Kürt tarafı bir araya gelerek Kürt sorunun çözümünü görüştü. Ancak toplantıdan 45 dakika sonra Sayın Selahattin Demirtaş yaptığı açıklamada hükümete güvenmediklerini açıkladı. Birkaç gün sonra da Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu görüşmeyi tanımadığını söyledi. Bu karşılıklı güvensizliğin kaynağı neydi?

O.B: Sayın Öcalan 2013 Newrozu’nda Diyarbakır’da demokrasi manifestosu yani çözüm konusunda izlenecek yolun manifestosunu yayınladı. Diyebilirim ki o günden tutun Dolmabahçe toplantısına dek her iki taraf da, yani ne hükümet Kürt hareketine ne de Kürt hareketi hükümete inanıyordu. Bakın o iki yıl arasında yüzün üzerinde sorun tartışıldı. Olumlu bir tek adımın atılması için büyük çaba sarf ettik. Tek adımın atılmasını bile biz çok önemsiyorduk. Örneğin hasta tutsakların; kanserli ya da ölümle burun buruna olan tutsakların bir kanun çıkararak bırakılmasını talep ettik. İki yıl içinde tek bir tutsak bile bırakılmadı. Hükümet bunu uzattıkça uzattı, adım atmadı, bu da her iki tarafın birbirine güvensizliğini getirdi. Açıkça söylüyorum her iki taraf da; hükümet de Kürt hareketi de bir an önce çatışma ortamını başlaması için çaba yürüttü. Her iki taraf da birbirine güvenmiyordu ve çözüm sürecinin bitmesini istiyordu.  Her ikisi de kendi varlığının devamını çözüm sürecinin bitmesinde görüyordu.

E.D: Peki bu dönemde olumlu olan hiçbir şey yok muydu?

O.B: Türkiye tarihinde hükümet ilk kez kutsal bir adım attı. Bu atılan adımın bir tarafı Sayın Öcalan idi, diğer tarafı hükümetti, Erdoğan idi. Biz 18 yerde miting yaptık, barikatların çatışmasız bir şekilde kaldırılmasını sağlamak için. Amacımız oydu ki barikatlar kalksın ve çözüm süreci devam etsin. Aslında hükümet, devlet barikatların kalmasından yana değildi, savaşın derinleşmesinden yanaydı. Devletin içinde bir klik vardı, darbe mekaniğinin devreye girmesini istiyordu. Hükümet bundan habersizdi, biz hükümeti yüz kereden fazla uyardık, dedik ki eğer siz bu şekilde Kürtler üzerinde şiddet uygularsanız, 1990’lardaki metotlarla gelirseniz bu topraklara tekrar darbe gelir. Kimse bize kulak vermedi, arkasında da darbe geldi. Bakın Kürdistan’ı viraneye çevirenlerin çoğu şu anda zindanlardadır.

E.D: Devletin HDP konusundaki tavrı son derece serttir. Kayyum, gözaltılar, tutuklamalar vb HDP’nin son durum nedir?

O.B: Son iki yılı göz önüne aldığımızda Kuzey Kürdistan’da partimizden ya da partimizle paralel hareket eden örgütlenmelerden on binden fazla kişi tutuklandı. HDP il, ilçe, belde başkanı veya yöneticisi olmak üzere 750 kişi tutuklu bulunmaktadır. 92 belediye başkanının görevine son verildi ve yerine kayyum atandı. Görevden alınan 92 belediye başkanımız şu anda zindandadırlar. Bakın altı milyonun iradesiyle seçilen Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş zindandadır, yine Eş Başkanımız Figen Yüksekdağ tutuklandı, milletvekilliği ve parti üyeliği düşürüldü. Toplamda 11 parlamenterimiz tutuklu bulunmaktadır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

nineteen − 9 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla