Murat Dağdelen / 37 Yıl Sonra Diyarbakır’dayım….
Uçak kadim şehrim Diyarbakır’ın üzerinde alçaldığında pencereden dışarıyı görmeye çalışıyorum.
Dışarıya gecenin karanlığı hakim. Sarımtırak ışıklar dışında bir şey görmek mümkün olmuyor.
Yanımdaki koltukta oturan iki genç bayan’a “Diyarbakır’lımısınız” diye sormuş “Evet” cevabını almıştım.
“Uçak” diyorum hangi havaalınına iniyor?
“Yeni havaalanına”
“Yeni havaalanı nerede?”
Bayanlar yeni havaalanının yerini tarif etmeye çalışıyorlar, fakat anlattıkları yerlerin hiçbirini tanımıyorum.
Bayanlardan biri “yabancısınız herhalde”
Gülüyorum.
“Hayır Diyarbakırlıyım”
Bayanlar birbirlerine bakıp, bendeki garipliği anlamaya çalışıyor.
Onlarla dalga geçmediğimi veya deli falan olmadığımı anlamaları için durumu izah etmeye çalışıyorum.
“Eski bir Diyarbakır’lıyım 37 yıl sonra ilk kez şehrime geliyorum.”
Pencere kenarında oturan genç bayan’ın elindeki kitap gözüme ilişiyor
Amin Maalouf’un“Afrikalı Leo” adlı kitabını okuyor.
Benim durumum okuduğunuz kitaptaki “Bir berberin sünnet ettiği, bir Papanın vaftiz ettiği” Hasan ibn Muhammed el-Vezzan ez-Zeyyati alias/namı diğer Giovanni Leone de Medici’” gibi diyorum.
Kız ilgiyle, sevecen ve ışıldayan gözlerle bana bakıyor. Gözlerindeki ışığın sıcaklığında “Seni anlıyorum” ifadesi var.
Onun “ Bizden biri” olduğunan karar veriyorum.
“Size bir kaç şey daha sorabilirmiyim? “
“Buyrun”
Bunun üzerine bir kaç yer daha soruyorum.
Yanımdaki koltukta oturan bayan;
“Oo abi, sen millattan önceki yerleri soruyorsun, oralar daha biz doğmadan çok önceleri varmış. Şimdi yoklar.”
Durum benim için giderek vahimleşiyor.
“Oralar artık yoklar” sözü içimde kabuk bağlamış kimi yaraların yeniden kanama olasılığını güçlendiriyor.
Susuyorum ve gözlerimi kapatıyorum.
Gözlerimi kapayınca “Artık olmayanlar” bir film şeridi gibi görünür oluyorlar.
Zamana kızıyorum. En çokta ben yokken akmasına ve beni yetim, muhtaç bir çocuk gibi öyle ortada bırakıp gitmiş olmasına hüzünleniyorum.
Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar…
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum…
Uçağın tekerlekleri, pistte değdiğinde, “Sayın yolcularımız lütfen biz bildirinceye kadar, güvenlik kemerlerinizi açmayınız ve koltuğunuzdan kalkmayınız, teşekkür ederiz” anonsu ile birlikte, herkes çok acele bir biçimde güvenlik kemerini açıp ayağıya kalkıyor ve küçük el bağajlarının bulunduğu koltukların üstündeki bagaj kapaklarını açıp çantalarını almaya çalışıyor.
Uçağın kapıları açılır açılmaz, yolcular sanki uçakta yangın varmış gibi kapılara saldırıyor. Yol arkadaşlarım bayanlara “Hoşçakalın” dedikten sonra iniyorum. Dış hatlardan gelen bölüme geçip valizimi alıyorum. 37 yıl sonra kadim şehrimin havasını yeniden soluyabilmek için aceleci adımlarla yürüyorum. Dilimde bir mısra:
Dönebilmek o dönüşü olmayan yollardan
Sürekli bir aldanış bir daha bir daha
Hiç bitmeyecek gecelerden bir sabaha
Çıkabilmek ve sevmek durmadan usanmadan
Devam edecek…….
Murat Dağdelen
21.06.2017/ Almanya
Beş yıl önce biz de yaşamıştık benzer durumu. 22 yıl sonra “ne pahasına olursa olsun” ülkeye dönmeye karar veren yakınımın “ne olur/ne olmaz Adana’ya gel, Diyarbakır’da zor olur” tavsiyemiz üzerine, Adana Havaalanında kontrol kuyruğundaki heyecanlı bekleyişi/bekleyişimiz unutulur gibi değil, ama içindeki fırtınaları nasıl görebilirdik!